156 ùLkk\HWH <HWkLOL .LşLOHU YH øUadHOHULnLn dHOLşPHVL 6RUXnX Doktrinde çok bahsi geçmese de soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçların varlık nedenlerinden birisi de ilgilisinin gerekli görmediği hallerde boştan yere adli kolluk ile adliyenin meşgul edilmesinin önüne geçmektir. Böylelikle adli kolluk ile adliye teşkilatı, nispeten daha önemli diğer suçlara zaman ve emek ayırabilecek, bu da o suçlarda makul sürede yargılama hedefine ulaşılmasına katkı sağlayacaktır. Sadece usul ekonomisinin ucuzluk unsuru ceza yargılamasına uymaz, zira ceza yargılamasında ekonomik karşılığı ne olursa olsun maddi gerçeğe ulaşmak için yapılması gereken usul işlemleri yerine getirilmelidir; mahkeme bunu gerekçe göstererek tanık dinlemek, bilirkişi incelemesi yaptırmak gibi usul işlemlerinden vazgeçemez. Bununla birlikte soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda mağdurun şikâyetçi olmayarak veya şikâyetinden vazgeçerek gereksiz yargılama giderlerinin önüne geçmesi de mümkündür. Örnek vermek gerekirse bir hakaret suçunun gereksiz yere soruşturulması ile kovuşturulmasının devlete maliyetinin, hakaretin neden olduğu olumsuz etkinin çok daha ötesinde olduğu söylenebilir. III. Rıza Ehliyeti ile Şikâyet Hakkının Kullanılması Arasındaki İlişki Ceza hukukunda kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez. Rıza esas itibariyle hukuka aykırılık unsuru ile ilgili bir olgu iken, cinsel suçlarda olduğu gibi tipikliğin objektif unsurları arasında da yer alabilmektedir. Rızanın konumuzu ilgilendiren boyutu rıza ehliyeti hususudur. TCK genel hükümlerde veya CMK’da kimlerin rızaya ehil olduklarına ilişkin genel bir düzenleme tarihine kadar, “duruşma yapma, savunma alma, tanık dinleme, keşif yapma, iddianamenin kabulüne veya iadesine, koruma tedbirlerine ve davayı sonlandıran hüküm niteliğinde kararlar verme” gibi görev alanına giren her türlü kararı verme ve işlemi yapma yetkisine sahip olduğu anlaşılmalıdır. Aksinin kabulü, söz konusu mahkemelerin vereceği kararları tek tek belirtip sınırlandırmak yerine, “her türlü kararı” vermeye yetkili kılan kanun koyucunun iradesini sınırlamak anlamına gelecektir. Ayrıca sulh ceza mahkemelerinin, sulh ceza hâkimlikleri faaliyete geçinceye kadar davayı sonlandırıcı nitelikte kararlar vermesi, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak anlamına gelen “usul ekonomisi” ilkesi ile davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını emreden Anayasa’nın 141/son maddesine de uygun olacaktır”. YCGK, 2016/3-1167 E., 2019/9 K., 15.01.2019, www.kazanci.com.tr.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1