Türkiye Barolar Birliği Dergisi 162.Sayı

87 TBB Dergisi 2022 (162) Bahattin ARAS sa vazgeçilebilir. Böyle bir durumda, muayene eden hekimin talebi üzerine, muayene esnasında polis ya da diğer kolluk kuvvetleri değil, sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır. Bu koşulda da güvenlik personeli hastaya göre işitme mesafesinin dışında, yani yalnızca görüş mesafesinin içinde olmalıdır. Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Protokolü, Anayasa’nın 90. maddesi gereğince kanun hükmündedir. Buradan da anlaşılabileceği gibi aslında 3’lü Protokol ile İstanbul Protokolü arasında çelişki bulunmaktadır. Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) Aralık 1994’te Tutuklu ve Hükümlülere Yönelik Sağlık Hizmetleri ile İlgili Bildirge’sinde ise şu noktalara dikkat çekilmiştir: ○ Muayeneler sırasında hastaların kelepçeleri açtırılmalı, klinik özgürlük koşullarına ve hasta haklarına uygun tam bir ortam sağlanmalıdır. ○ Bunun için muayene ortamlarında hasta ve sağlık personeli dışında kimse bulunmamalıdır. Bu hasta ve hekimin hakkı ve hekimin görevidir. ○ Mahkûmların hasta yataklarına zincirlenmesi, kelepçelenmesi veya birtakım tıbbi girişimlerin bunların eşliğinde gerçekleştirilmesi mutlaka engellenmelidir. ○ Hasta odalarında jandarma ve gardiyan bulundurulmamalıdır. Hastane ve eklentilerinde yetki ve sorumluluk hekimindir. Hekimler bu yetkilerini hekim dışı kişilere devredemez. ○ Muayenenin yapıldığı ve mahkûm yatışının olduğu servislerde gerekli sayıda sağlık personeli bulundurulmalıdır. ○ Tüm hekimler bu tutumu almakla yükümlüdür, bu tutumlardan dolayı zarar gören hekimler bu durumu acilen en yakın tabip odası ve TTB’ye bildirmelidirler. Görüldüğü üzere Türk Tabipler Birliği’nin İstanbul Protokolü çerçevesinde belirlediği kurallar dâhilinde hareket edilmesi, hükümlü bakımından bir hak doktor bakımından ise hem hak hem de görevdir. Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu’nun “Mahkûm ve Tutuklu Muayeneleri, İstanbul Protokolü” başlıklı yazısında da belirtildiği

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1