Türkiye Barolar Birliği Dergisi 163.Sayı

251 7BB 'HUJLVL 6HOLP 0ø6$)ø5 gücünü elinde tutan kralın ve feodal beylerin mutlak hak ve yetkileri anlamına gelmektedir. Kral ve feodal beyler, hak ve yetkilerini hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın kullanabilir ve bunları sözleşme ile devredebilir. Patrimonyal devletinde devleti yönetenleri bağlayan herhangi bir koşul yoktur. Arzu ettikleri bir yetkiyi doğrudan ve şahsen sağlayabilir, denetimsiz olarak kullanabilirler. Mülkiyete dayanan48 kamu gücünü elinde bulundurmaları, kralın ya da lordların yetkilerini herhangi bir kurala bağlı olmaksızın kullanmasının önünü açmıştır. Patrimonyal devletin faaliyet alanlarının sınırlarını belirleyen bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. Kuvvetler ayrılığından bahsedilemeyecek bu devlette kamusal kudretin kullanımında karşılaşılan başıboş uygulamalar, yargı alanına da yansımıştır. Kral, feodal bey vb. imtiyazlı sınıfların sahip oldukları yargısal yetkilerini,49 kurdukları sui generis mahkemeler aracılığıyla hukuksuz biçimlerde kullandıkları görülmektedir. Patrimonyal devletin toplumsal yapısı zamanla aşınmıştır. Kralların güç kazanmasıyla feodal beylerin ve kilisenin etkinliği sona ermiştir. Merkezi otoritenin güçlenmesi sonucu, kralın sınırsız egemenliğini yansıtan polis devleti anlayışı gelişme göstermiştir. Böylece kralın mutlak yetkilerini paylaşmak zorunda kalmadığı bir dönem ile patrimonyal devlet anlayışının yerini, despotizmden beslenen polis devleti almıştır.50 Devletin hukuka bağlılığı konusunun önemine dair yaşanan gelişmeler bakımından patrimonyal devlet aşamasının akabinde kronolojik sıraya da uygun biçimde polis devleti incelemeye tâbi tutulmalıdır. 48 Erdem, s. 38. 49 Gözübüyük/Akıllıoğlu, s. 21. 50 Ancak bu değişimin kökten ve kesin olmadığı vurgulanmalıdır. Günümüzün özel hayat telakkilerinde dahi patrimonyal devlet anlayışından kalma uygulamaların izlerine rastlanabilir. Örneğin 20. yüzyılın başlarına dek, babalarının ve eşlerinin malı olarak görülen İngiliz kadınların bir mülk üzerinde sahipliklerine ya da işletmelerine izin verilmiyordu. Ayrıca geleneklere göre, eşinden ayrılmak isteyip boşanmayı maliyetli bulan koca, kadını açık artırmaya çıkararak satıyordu. Kadın eş, boynuna takılan kayış ile müzayedeye götürülürdü. Böylece koca, kadın üstündeki mülkiyetini ispat ediyordu. Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti, 6. baskı, Metis Yayınları, 2018, s. 44. Yine 1970’lere kadar İngiltere’de kocanın karısıyla zina yaptığı kanıtlanan erkeklerden tazminat talep etme hakkı varken kadınların böyle bir hakkı bulunmuyordu. Berktay, s. 43. Kadının kocasının malı olarak görüldüğünün açık bir göstergesi olan bu gibi uygulamalar, bu devlet anlayışının birer yansımasıdır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1