Türkiye Barolar Birliği Dergisi 164. Sayı

181 TBB Dergisi 2023 (164) Zübeyir BAKMAZ / Memduh DURSUN iştirak etmesi, tek başına, iktisadi işletme üzerinden kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi için yeterli olmaktadır.9 KVK’nın (kurumlar vergisi mükelleflerinin tahdidi olarak sayıldığı) “Verginin Konusu” kenar başlıklı 1’inci maddesinde dernek ve vakıflar sayılmamış olmakla beraber, (ç) bendinde “dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmelerin kurumlar vergisi mükellefi olduğu” hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 2’nci maddesinin 5’inci fıkrasında ise, dernek veya vakıflara ait iktisadî işletme kavramı “dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler” şeklinde tanımlanmıştır. Sonuç itibarıyla, KVK vakıfların faaliyetlerini vergi dışında tutmasına karşılık bunlara bağlı iktisadi işletmeleri vergi mükellefi kapsamına almıştır.10 Buna göre, vakıflara ait veya bağlı olup11 faaliyetleri devamlı bulunan ve sermaye şirketleri (anonim, limited ve paylı komandit şirket) ile kooperatifler dışında kalan ticari, sınai ve zirai işletmeler “vakıflara ait iktisadi işletmeler” olarak kurumlar vergisinin konusuna girmektedir. Bu tanım uyarınca, vakıflar tarafından belli bir bedel (ücret) karşılığında ve organizasyon içerisinde eğitim ve sağlık hizmeti verilmesi işlemi bir iktisadi işletme oluşturmaktadır. Dolayısıyla, vakıflar tarafından bu şekilde yürütülen hizmetlerin verginin konusuna girmesi gerektiği tartışmasızdır.12 1 seri no.lu KVK Genel Tebliği’nde ve KVK’nın 2’nci madde gerekçesinde “vakıflara ait veya bağlı olarak faaliyet gösteren ve tüzel kişi9 Dikkat edileceği üzere, vergi hukukundaki “iktisadi işletme” kavramı ile ticaret hukukundaki “iktisadi işletme” kavramı birbirinden farklı anlamlar taşımaktadır. Ticaret hukuku uyarınca iktisadi bir işletme ve bu bağlamda “ticari işletme” oluşabilmesi için “gelir elde etmek amacıyla emek ve sermayenin bağımsız bir organizasyon teşkil edecek şekilde birleşmesi ve faaliyete geçmesi” şarttır. Başka bir anlatımla, ticaret hukuku -kurumlar vergisi hukukundan farklı olarak- gelir (kazanç/kar) elde etme amacı gütmeyen işletmeleri “iktisadi ve bu bağlamda ticari işletme” olarak kabul etmemektedir. Konu ile ilgili olarak bkz. Hayri Domaniç ve Erol Ulusoy, Ticaret Hukukunun Genel Esasları, 5. Bası, Arıkan Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2007, s. 139, 147. 10 Şenyüz, KVK, s. 24. 11 03.04.2007 tarihli ve 264821 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 seri no.lu KVK Genel Tebliği’nde açıklandığı üzere, ait olma “sermaye” bakımından ve bağlı olma ise “idari” bakımdan vakıfların iktisadi işletmelere sahip/hâkim olmasını ifade etmektedir. 12 Nihat Uzunoğlu, “Vakıf Üniversitelerinde KDV Uygulaması Konusunda İdare ve Yargı Uygulamalarına Farklı Bir Yaklaşım”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı: 378, Şubat 2013, s. 13.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1