Türkiye Barolar Birliği Dergisi 165.Sayı

295 7BB 'HUJLVL 0XKaPPHW g=(.(6 (IH ',5(1ø6$ Bu noktada zarar ile kusur arasındaki illiyet bağı üzerinde de durulması gerekir. Yaşanan depremin büyüklüğünün ve şiddetinin beklenenin üzerinde olması veya istatistiksel olarak bakıldığında Gaziantep’te meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremden dokuz saat sonra Kahramanmaraş’ta 7.6 büyüklüğündeki başka bir depremin meydana gelerek Richter ölçeğiyle 7 büyüklüğünün üzerinde iki ayrı depremin arka arkaya gerçekleşmesi ihtimalinin çok düşük olması da tek başına meydana gelen zarar ile kusur arasındaki illiyet bağını ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Zira bu bölgelerin deprem kuşağında yer aldığı bilinen bir gerçektir. Tümüyle beklenmeyen ve umulmayan bir hâl olmayıp, aksine bu depremlerden kısa süre sayılacak zaman diliminden önce ilgili bilimsel çalışmalar yapılmış, hatta resmî raporlar ortaya çıkmıştır. Danıştay’ın hizmet kusuruna ilişkin içtihadında da ifade ettiği üzere depremin yanı sıra meydana gelen zararda ayrıca bir kusur da söz konusuysa, depremin mücbir sebep olarak fiil ile zarar arasındaki illiyet bağını kestiğinin peşinen kabulü mümkün değildir.63 Taraflar arasında sözleşmesel bir ilişkisi söz konusu olduğu hâllerde de (örneğin, bir eser sözleşmesinin varlığı hâlinde) depremde zarar gören ya da yıkılan binanın sözleşmeye aykırı şekilde inşa edildiği ya da hasarlanmasına gizli bir ayıbın neden olduğu ileri sürüldüğünde, bu hususların kesin delille değil, takdiri delille ispat edilmesi mümkündür. Zira gizli ayıp veya sözleşmeye aykırılık birer fiilî durumuna ilişkin vakıalar olduğundan, bunların senetle ispatı söz konusu olmaz. Bu tür açılacak hukuk davalarında ispat çoğunlukla takdiri delillerle, her türlü delille olabilecek niteliktedir. Çünkü, burada senetle, kesin delille ispattan (HMK m. 199 vd.) daha çok, takdiri delille ispatın 63 “Deprem kuşağında yer alan bölgede, deprem gerçeğinin bir veri alınması suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin “olumsuz eyleminin” bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Bu durumda, Mahkemece uğranıldığı ileri sürülen zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi gerekirken depremin mücbir sebep kabul edilerek zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir.” 11. D., 29.06.2007, 1353/6248 (Lexpera Hukuk Bilgi Sistemi).

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1