251 TBB Dergisi 2023 (168) Melis TAŞPOLAT TUĞSAVUL senetle ispatı gereken o hukukî işlem hakkında tanık dinlenmez (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt III, 2001 Baskı, s. 2924-2925; Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/Yılmaz Ejder: Medeni Usul Hukuku, ... 2014, 25. Baskı, s. 444)”.gerekçesi ile yerel mahkeme tarafından hem davacı hem davalının tanıklarının dinlenmiş olması ve bu hususta her iki tarafın itirazlarının olmamasının taraflar arasında delil sözleşmesi60 oluşmuş sayılmayacağına, Hukuk Muhakemeleri m.200/II şartlarına uyulmadığına işaret etmiştir Bunun yanında senetle ispat kuralının istisnası olan delil başlangıcına değinmiş ve dosyaya sunulan çeşitli fotoğraflar, gazete manşetlerinin mahkeme tarafından delil başlangıcı olarak kabul edilmişse de bunların davalıdan sadır olmadığı, davalı tarafından verilen, gönderilen belgeler niteliğinde bulunmadıklarından61 dolayı delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceğini bu sebeple somut olayda tanık dinlenmesinin koşullarının oluşmadığını ve dolayısıyla dinlenen tanıklara itibar 60 Bkz. Yılmaz, s. 3698. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.200/II çerçevesinde taraflar arasında delil sözleşmesi kurulup kurulmadığı doktrinde tartışmalı olup bu durumda tarafların irade beyanları birbirine uygun olsa da karşılıklılığın bulunmadığı, zira hem tanık dinletmeyi konu alan irade beyanının hem de tanık dinletme isteğine muvafakat verilmesini öngören beyanın muhatabının mahkeme olduğu, burada sözü edilen mahkemece tutanağa geçirilecek olan tanık dinletme isteğini konu alan beyan ile buna muvafakat edilmesini öngören beyanın hukukî niteliği itibarıyla tek yanlı salt birer usul işlemi konumunda olduğu ve muvafakat beyanının diğer beyana eklendiği anda kendisinden beklenen etkiyi yani senetle ispatı gereken hususun tanık beyanlarıyla ispat edilebilir hâle geldiği dolaysıyla burada usul sözleşmesi değil zincirleme bir usul işleminin varlığından söz edilebileceği belirtilmiştir (Tanrıver, s.888-889). Aynı yönde bkz. Atalay, Pekcanıtez Usul, s.1745-1746. Yine doktrinde burada bir delil sözleşmesi bulunmadığı tanık dinletilmesine bir muvafakat beyanı olduğu ifade edilmiştir. Bkz. Taşpınar, s.182, dipn.282. Aynı yönde bkz. Göksu, s. 55-56. 61 Doktrinde Konuralp, belgenin delil başlangıcı niteliği kazanabilmesi için maddi unsur açısından gerekli özellikleri taşımasının yetmeyeceğini, onun belirli bir kökenden, yani kendisine karşı ileri sürülen kişiden kaynaklanmış olması gerektiğini ve buna göre delil başlangıcı ile kendisine karşı ileri sürülen kişi arasında maddi bir bağ bulunması gerektiğinin altını çizmiştir. (HUMK zamanında) maddede yer alan “verilen “sözcüğünün geniş yorumlanması gerektiğini, Yargıtay’ın bir kararında yer alan “delil başlangıcının mutlaka ilgiliye yöneltilmiş bir irade açıklamasını taşıyan bir belge olması şart değildir” görüşünün daha isabetli olduğunu, aleyhine ileri sürenden sadır olma, kaynaklanma şartının yeterli olduğunu belirtmiştir (Konuralp, Delil Başlangıcı, s. 111). Temsilcinin mutlaka bir vekâletname ya da yazılı bir temsil yetkisine sahip olması gerektiğini aramanın yerinde olmadığına ilişkin bkz. Güray Erdönmez, Pekcanıtez Medenî Usul Hukuku, 15.Bası On İki Levha, İstanbul 2017, s. 1850-1851. Kanun’da yer alan temsil ilişkisinin bir maddi hukuk ilişkisinin olduğunun gözden uzak tutulmaması yönünde bkz. Yavaş, s. 355. Ayrıca bkz. Baki Kuru, “Yazılı Delil Başlangıcı (HMK m.202)” Prof. Dr. Ejder Yılmaz’a Armağan, Cilt 2, Yetkin Yayınları Ankara 2014, s. 1383 vd.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1