309 TBB Dergisi 2023 (168) Yakup Yaşar MİRZAOĞLU hakkına yapılan müdahalelerin Anayasaya uygun olup olmadığını denetlerken “kanunilik”, “ölçülülük” ve “kamu yararı” kriterlerini kullanmakta ve bu kriterlerden herhangi birini sağlamayan bir müdahalenin adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurup doğurmadığına karar vermektedir. Yargı kolunu değiştiren görevsizlik kararlarında, davacı aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin bu kriterler bakımından bir incelemesi yapıldığında, mahkemeye erişim hakkına yapılan bu müdahalenin öncelikli olarak “kanunilik” kriterini sağlamadığı görülmektedir. Zira konuya ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan hükümlerin, yargı kolunu değiştiren görevsizlik kararlarında vekâlet ücretine de hükmedileceği şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Aksine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan hükümler vekâlet ücretine, davanın esası hakkında hüküm verecek olan mahkemenin karar vereceğini düzenlemektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki bu açık düzenlemeye rağmen adli yargı kolunda yer alan mahkemelerin, görevsizlik kararı ile birlikte vekâlet ücretine de hükmetmesi, mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Özellikle aynı davaya ilişkin iki ayrı yargı kolunda görevsizlik kararı verildiği ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gittiği durumlarda, daha yerel mahkemelerde uyuşmazlığın esasına dahi girilmeden davacıya iki ayrı vekalet ücreti ödettirilmesinin hukuken izah edilebilir hiçbir yanı yoktur. Adil bir hukuk düzeninde, salt başka yargı kolunun görevli olduğu gerekçesiyle verilen kararlarda karşı vekalete hükmedilmemelidir. Karşı vekalete ilişkin karar, diğer yargı koluna başvuru yapılmadığı hallerde de kesinleşme koşuluyla verilmeli, diğer yargı koluna başvuru yapıldığı hallerde ise buradaki yargılamanın sonucuna bağlı olarak verilmelidir. Kaldı ki Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki düzenlemelerin adli yargı kolunda yer alan mahkemelerce bu şekilde yorumlanarak davasını yanlış yargı kolunda açan kişiler aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin, 1982 Anayasası’nın 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmü karşısında da kabul edilmesi mümkün değildir. Zira, kişilerin davalarını
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1