Türkiye Barolar Birliği Dergisi 169. Sayı

KASIM - ARALIK / NOVEMBER - DECEMBER: 2023 YIL/YEAR: 35 SAYI/ISSUE: 169 1988 yılından bu yana yayımlanan Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2002 yılından itibaren “Hakemli Dergi” olarak yayımlanmakta olup 2010 yılından bu yana da TÜBİTAK-ULAKBİM Hukuk Veri Tabanında dizinlenmektedir. HAKEMLİ BİR DERGİDİR

Sahibi / Owner Av. R. Erinç Sağkan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sorumlu Müdürü / Managing Director Av. Veli Küçük, TBB Genel Sekreteri Yayından Sorumlu Başkan Yardımcısı/ VicePresident Head of the Publishing Department Av. Gürkan Altun, TBB Başkan Yardımcısı Genel Yayın Yönetmeni / Executive Editor Av. Özlem Bilgilioğlu Eşgüdüm Kurulu / Board of Coordination Av. Gürkan Altun Av. Veli Küçük Av. Gökhan Bozkurt Av. Özlem Bilgilioğlu Yayın Kurulu Özlem Bilgilioğlu Türkiye Barolar Birliği Genel Yayın Yönetmeni Gizem Özkan Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk ABD Araştırma Görevlisi Abdussamet Tekin Türkiye Barolar Birliği Yayın İşleri Sorumlusu Danışma Kurulu / Board of Advisors* Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Ayşe Havutçu Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Durmuş Tezcan İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Muhammet Özekes Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Sibel Özel Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Sultan Üzeltürk Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Türkan Yalçın Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi *(İsme göre alfabetik sıralanmıştır) Türkiye Barolar Birliği Dergisi hakemli bir dergidir. / Türkiye Barolar Birliği Dergisi (Union of Turkish Bar Associations Review) is a refereed review. Türkiye Barolar Birliği Dergisi’nin yayın dili Türkçe’dir. İki ayda bir (Ocak, Mart, Mayıs, Temmuz, Eylül, Kasım aylarında) yayımlanır. / Issued bimonthly (January, March, May, July, September, November). Dergide yayımlanan yazılarda ileri sürülen görüşler yalnızca yazarlarına aittir. / Articles published in these series express solely the views of the authors. Dergide yayımlanan yazılar, kaynak gösterilmeden başka bir yerde yayımlanamaz. / Articles published in these series can not be republished without citation. Türkiye Barolar Birliği Dergisi TÜBİTAK - ULAKBİM Hukuk Veri Tabanında dizinlenmektedir. / Türkiye Barolar Birliği Dergisi (Union of Turkish Bar Associations Review) is being permanently indexed in TÜBİTAK - ULAKBİM law database. İletişim Adresi / Communication Address Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı Yayın İşleri Mudürlüğü Oğuzlar Mah. Av. Özdemir Özok Sokak No: 8 06520 Balgat - ANKARA Tel: (0312) 292 59 00 (pbx) Faks: (0312) 286 55 65 web:www. barobirlik.org.tr e-posta: [email protected] Abonelik / Subscription Yıllık abone bedeli: 300 TL. Sayfa Tasarımı ve Ofset Hazırlık / Page Design and Offset Preparation Türkiye Barolar Birliği Yayın İşleri Basım Yeri / Printed by ARCS Matbaa Zübeyde Hanım Mah. Aslanbey Cad. Tuna Han No: 101/2D İskitler / ANKARA 0 (312) 384 24 01 Sertifika No: 49427 Basım Tarihi / Printing Date : 31. 12. 2023

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ DERGİSİ YAYIN POLİTİKASI, YAYIN KURALLARI ve ETİK İLKELERİ Dergi’nin yayın politikası ve etik ilkeleri, Dergi’ye yazı gönderen yazar tarafından kabul edilmiş sayılır. Yayın, imla ve yazım kurallarına uygun olarak düzenlenmeyen, Türkçenin doğru kullanılmadığı yazı, hakemlere dahi gönderilmeden diğer kriterleri taşısa da Dergi Yayın Kurulu tarafından reddedilebilecektir. Bu nedenle her bölümdeki ilke ve kurallar yazar tarafından titizlikle kontrol edilerek uygun olmayanlar düzeltilmeli, eksiklikler giderilmelidir. Yayın Politikası 1. 1988 yılından bu yana yayınlanan Türkiye Barolar Birliği Dergisi (Dergi), 2002 yılından itibaren “hakemli dergi” olarak yayınlanmakta olup 2010 yılından bu yana da TÜBİTAKULAKBİM TR Dizin Hukuk Veri Tabanında dizinlenmektedir. Dergi iki ayda bir yayınlanmakta olup yazı dili Türkçedir. 2. Dergi “hakemli” olarak TR Dizin’de taranan “hakemli bir dergi” olduğu için Dergi’ye gönderilen tüm yazıların hakemlere gönderilmesi gerekli ve zorunludur. Yazarın talebine bağlı olarak yazının hakemlere gönderilmeden yayınlanması mümkün olmayıp yazar tarafından böyle bir istekte bulunulmamalıdır. Yazı hakemlere gönderildikten sonra hakemlerin önerisi/onayı ve editörün takdiriyle, istisnai olarak, bazı yazıların hakemsiz olarak Dergi’de yayınlanmasına karar verilebilir. 3. İlk maddedeki kural “çeviriler” için de geçerli olup çeviri olarak gönderilen yazıların makalede aranan tüm koşulları taşıması gereklidir. 4. Yazar tarafından Dergi’de yayınlanma istemiyle aynı anda sadece bir yazı gönderilebilir. Anılan yazı yayınlandıktan/değerlendirme süreci tamamlandıktan sonra ikinci yazı gönderilmelidir. 5. Yazının Dergi Yayın Politikası, Etik İlkeleri ve Yayın Kuralları’na uygun olması halinde, hakem raporlarından sonra netlik kazanmak üzere Dergi’nin hangi sayısının yayın listesine alındığı, Editör tarafından yazara bildirilir. Dergi’ye gönderilen yazıların yoğunluğu nedeniyle gelen yazıların sıraya konulması hususu ve TR Dizin 2020 yılı zorunlu kriterleri arasında yer alan “Dergi her bir sayısında yer alacak makale sayılarının orantılı olmasına dikkat edilmeli, sayı/cilt arasındaki makale sayısı dengeli olmalıdır” kuralı yazar tarafından dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda Editör tarafından yazının Dergi’nin hangi sayısının yayın listesine alındığı yazara bildirildiğinde, bu bildirim yazar tarafından kabul edilmiş olur (Örneğin: Şubat/2021 itibarıyla Dergi’ye bir yazı gönderildiğinde, yazının kabul edildiği ve hakem raporlarından sonra netlik kazanmak üzere Dergi’nin Kasım- Aralık/2021 sayısının yayın listesine alındığı yazara bildirildiğinde, yazar bunu kabul etmiş olur ve daha sonra herhangi bir itiraz/yazının daha önceki bir sayıya alınmasını isteme gibi bir hakkı söz konusu olmaz). Editörün bildiriminde belirtilen tarih ve sayı yazar tarafından kabul edilmediği takdirde, yazar makalesini çekmek hakkına sahip olup bu durumu derhal bildirmelidir. 6. Ön düzeltme; yazının Dergi Yayın Politikası, Etik İlkeleri ve Yayın Kuralları’na uygun bir şekilde düzeltilmesini, “makalenin gönderim tarihi”; yazının Dergi Yayın Politikası, Etik İlkeleri ve Yayın Kuralları’na uygun bir şekilde gönderildiği tarihi, “makalenin kabul tarihi”; yazının hakem değerlendirme sürecinin tamamlanıp onaylandığı tarihi ifade eder.

7. Her yazı, yazara bildirilen sayının yayınlanacağı tarihe yetişecek şekilde, -yazıların hakemlere gönderilmesi, hakemlerce onaylanması, gerekirse düzeltmelerin yapılması, tasarıma gönderilmesi, son kontrolden sonra web sitesine eklenmesi, ODİS’e ve matbaaya gönderilmesi süreçleri göz önünde bulundurularak- en az iki hakeme gönderilir. İki hakemden biri olumsuz kanaat belirttiği takdirde yazı üçüncü bir hakeme gönderilir veya Editör tarafından takdir hakkı kullanılır. 8. Yazı, “kör hakemlik” sistemi uyarınca, yazarın ad ve soyadı yazı metninden çıkarılarak hakemlere gönderilir. Yazara da yazının hangi hakemlere gönderildiği konusunda bilgi verilmez. 9. Hakem/hakemler tarafından yazının yayınlanması uygun bulunmadığı takdirde bu durum yazara bildirilir. Ret raporlarının yazara gönderilmesi zorunluluğu yoktur. Yazının yayınlanamayacağına ilişkin bildirim, yazının yayın listesinde bulunduğu sayının süreci tamamlandıktan sonra ilgili sayının yayınlanmasıyla eş zamanlı olarak yapılır. 10. Hakem rapor/raporları düzeltme içeriyorsa; rapor, hakem/hakemlerin adı belirtilmeksizin yazara gönderilir. Yazının düzeltilmiş hali hakeme gönderildikten sonra hakem tarafından ikinci bir düzeltme istenebilir. İkinci düzeltmeden sonra yazının hakem tarafından onaylanmaması halinde yazardan üçüncü bir düzeltme istenmez ve yazı reddedilir/reddedilmiş sayılır. Hakemler tarafından onaylanan/düzeltme istenip rapora uygun olarak düzeltildikten sonra onaylanan yazı, alındığı sayının yayın listesine ilişkin süreç tamamlandıktan sonra Dergi’nin ilgili sayısında yayınlanır. Hakem rapor/raporlarında düzeltme istenmiş ancak raporda belirtilen hususlar yazar tarafından süresinde yerine getirilmemişse, bir defaya özgü olmak üzere yazı, alındığı yayın listesinden sonra gelen sayının yayın listesine aktarılır. 11. Yazı yukarıda 4. maddede belirtildiği şekilde yayın listesine alınmış ancak hakem raporları -çok istisnai de olsa- süresinde sunulmamışsa, yazı, alındığı yayın listesinden sonra gelen sayının yayın listesine aktarılır ve bu sayıda anılan yazıya ilişkin sürecin tamamlanması sağlanır. 12. Dergi’ye gönderilecek yazının; özgün, başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere başka bir yere gönderilmemiş olması gerekmektedir. 13. Türkiye Barolar Birliği, yayınlanması kabul edilen yazıların basılı ve elektronik yayın haklarına sahip olur. 14. Yazara ve hakemlere, talep etmeleri halinde telif ücreti ödenir. 15. Yazara, yazısının yayınlandığı sayıdan üç adet, hakemlere ise hakem incelemesi yaptıkları sayıdan birer adet Dergi gönderilir. Dergi’nin kitap olarak kendisine gönderilmesini isteyen yazarın, yazıyı gönderirken adresini ve telefon numarasını da belirtmiş olması gerekmektedir. 16. Talep etmeleri halinde hakemlere makalenin hakem incelemesinin yapıldığı ve raporunun hazırlandığına ilişkin bir yazı gönderilir. Yayın Kuralları 1. Yazı, [email protected] adresine gönderilmelidir. 2. Yazı, ana bölümlerde 1,5 satır aralığı ile 12 punto; dipnotlarda tek satır aralığı ile 10 punto kullanılarak Times New Roman karakterinde yazılmalıdır. 3. Yazarın ad, soyadı ve unvanını, makalede yer almasını istediği şekliyle ve Dergi’de yer alan yazı formatına uygun olarak yazıya eklemesi gereklidir.

4. Kurum, e-posta adresi, ORCID ve makalenin gönderim tarihi (ön düzeltmeden sonraki gönderim esas alınarak) bilgilerinin belirtilmesi zorunlu olup aynı sırada makalenin ilk sayfasına dipnot olarak eklenmelidir. 5. Dergi’nin belirlediği yazı formatı dışında kalan kısımlar, yazıdan çıkarılmalıdır (kapak, içindekiler, kısaltmalar vs. kısımlar). 6. Yazının ilk sayfasında makalenin başlığı, İngilizce başlık, özet, anahtar kelimeler, İngilizce özet ve İngilizce anahtar kelimeler bölümlerine belirtilen sırada yer verilmeli, bu bölümler çok uzun ise kısaltılmalıdır. 7. Dipnot numaralandırmaları, noktalama işaretlerinden (nokta, virgül, noktalı virgül, üç nokta, ünlem, soru işareti vs. noktalama işaretlerinden) sonra yapılmalıdır. 8. Dipnotlarda ve kaynakçada, koyu renkle, altı çizili ve/veya italik yazılan kısımlar (yayın kurallarında italik yazılacağı belirtilenler hariç) düzeltilmeli ve internet kaynaklarındaki alt çizgiler kaldırılmalıdır. 9. Dipnotlar sayfa altında gösterilmeli, dipnotlarda, yazarın adı soyadı şeklindeki düzene uyulmalı, yazar ad ve soyadının sadece baş harfleri büyük ve ad soyadının sonunda sadece virgül olmalıdır. Örneğin: Faruk Erem, Verilen kaynak makale ise makale adı çift tırnak içine alınmalı, sadece eser adı italik verilmeli, yayınevi, ili, baskı yılı ve sayfa sayısı sırasıyla yazılmalıdır. Örneğin: Faruk Erem, “Ceza Hukukunda Meslek Sırrı”, AÜHF Dergisi, Ankara 1943, C. x, S. x, s. xx. 10. Yazının kaynakça kısmında, yazarın soyadı adı şeklindeki düzene uyulmalı, varsa numaralandırmalar kaldırılmalı, yazar soyadı ve adının sadece sonuna virgül konmalıdır. Örneğin: Erem Faruk, “Ceza Hukukunda Meslek Sırrı”, AÜHF Dergisi, Ankara 1943, C. x, S. x, s. xx. Kaynakça kısmı; Kitaplar, Makaleler, Mahkeme Kararları, İnternet Kaynakları, Diğer Kaynaklar gibi bölümlere ayrılarak yazılmalıdır. 11. Dipnotlarda ve kaynakçada yazar ve eser adlarının doğru yazıldığından emin olunmalıdır. İmla ve Yazım Kuralları Aşağıdaki hususlar (yazı metni, alıntı metin, dipnot ve kaynakça dahil olmak üzere) gözden geçirilerek uygun olmayan kısımlar düzeltilmelidir: 1. Kurum, kuruluş, kurul, birleşim, oturum ve iş yeri, kanun, yönetmelik, anlaşma, sözleşme adlarına gelen eklerin kesme işaretiyle ayrılması, Örneğin: Anayasa Mahkemesi’nin, Avukatlık Kanunu’nun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Eş anlamlı kelimelerden birinin tercih edilmesi ve metin içinde yeknesaklığın sağlanması için yazının tamamında sadece birinin kullanılması, Örneğin: Yasa veya kanun kelimelerinden birinin tercih edilip kullanılması 3. Rakamlardan sonra gelen kelimelerin küçük harfle başlaması, Örneğin: 5237 sayılı Kanun, Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesi, 19. yüzyıl, 01.01.2019 tarihli, 2. baskı 4. Alm. (Almanca), İng. (İngilizce), Oğuzlar Mah. Prof. (Profesör), Dr. (Doktor), Av. (Avukat), haz. (hazırlayan), çev. (çeviren) gibi kısaltmalar hariç olmak üzere SGK, TTK, 13. CD, YHGK, TCK gibi kısaltmalarda nokta kullanılmaması, 5. Kısaltmalarda takıların kısaltma okunuşuna göre verilmesi, Örneğin: TCK’nın, İYUK’un

6. Kısaltmaların birden fazla kullanılış şekli varsa birinin tercih edilmesi ve metin içinde ve dipnotlarda aynı şekilde kullanılması, Örneğin: syf., sh., s.’den birinin tercih edilmesi 7. Noktalama işaretlerinin (özellikle tırnak işareti ve kesme işaretinin) yazının her yerinde aynı karakterde yazılmış olmasına özen gösterilmesi, 8. Tarih yazılışında 01.01.2019 şeklindeki kullanımın tercih edilmesi, 9. 1. veya 1’inci yazılışından birinin tercih edilmesi, 10. Tezcan/ Erdem/ Önok, şeklinde yazılışın değil aralık verilmeden Tezcan/ Erdem/ Önok şeklinde yazılışın tercih edilmesi, 11. Noktalama işaretlerinden (nokta, virgül, noktalı virgül, üç nokta, ünlem, soru işareti vs. noktalama işaretlerinden) ve her kelimeden sonra bir harf boşluk bırakılmasına özen gösterilmesi, 12. Yazı içinde kullanılacak kısaltmalara; ilk seferinde açık haliyle birlikte parantez içinde kısaltılmış hali, sonrasında sadece kısaltılmış hali olmak üzere yer verilmesi, 13. Farklı kaynaklardan alıntı yapılmasından kaynaklanan her türlü farklı yazımın kontrol edilerek yeknesaklığın, yazı düzeninin sağlanması. Etik İlkeler 1. Yazar tarafından başka bir yazara ait yazının kendine aitmiş gibi gönderilmesi veya gönderilen yazıda büyük/küçük oranda atıf yapılmadan alıntı yapılmış olması veya yazının tamamına yakınının, atıf yapılsa da başka bir yazı/yazılardan oluşması; kişiye özgü bir durum olup sorumluluk tamamen yazara aittir. 2. Yazı, intihal, sahtecilik, çarpıtma, tekrar yayın, dilimleme, haksız yazarlık ve diğer etik ihlali türlerini içermemelidir. 3. Yazarın gönderdiği çalışmanın özgün olması Dergi kriterlerinin başında gelmektedir. 4. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmanın herhangi bir nedenle Dergi’den çekilmek istenmesi halinde yazıyla (maille) derhal bildirilmesi gerekir. 5. Hakem değerlendirme süreci tamamlanmış bir makale, makul bir gerekçe gösterilmeksizin yazarı tarafından geri çekilmemelidir. 6. Makalede araştırma ve yayın etiğine uyulduğuna dair ifadeye yer verilmelidir. 7. TR Dizin kriterleri gereği, etik kurul izni gerektiren çalışmalarda, izinle ilgili bilgilere (kurul adı, tarih ve sayı no) yöntem bölümünde ve ayrıca makale ilk/son sayfasında yer verilmelidir. Olgu sunumlarında, bilgilendirilmiş gönüllü olur/onam formunun imzalatıldığına dair bilgi makalede yer almalıdır. Kullanılan fikir ve sanat eserleri için telif hakları düzenlemelerine uyulması gerekmektedir. 8. Dergi tarafından farklı kurumlardan, görüş bildirdikleri konunun uzmanı olan hakemler atanmalı, tarafsızlık ve çeşitlilik ilkelerine dikkat edilmelidir. Hakemler, değerlendirilen yazı sahibinin tabi olduğu etik kurallara bağlı ve bu kuralları titizlikle uygulamak durumunda olmalıdırlar. Dergi’de yayınlanmış makalelerde kurum ve yazar çeşitliliğine özen gösterilmeli, araştırma ve yayın etiğine uygun olmayan yazılar kabul edilmemelidir.

İÇİNDEKİLER / CONTENTS BAŞKAN’DAN / FROM the PRESIDENT HAKEMLİ MAKALELER / REFEREED ARTICLES 1 Osman Korkut KANADOĞLU - Canberk GÜMÜŞ - Battal Niyazi ŞAHIN Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları Atatürk’s Concept of Sovereignty and Reflections of Concepts of Sovereignty on Turkish Constitutions 47 Atacan KÖKSAL Bankacılık Zimmeti Suçu The Crime of Banking Embezzlement 97 Bedirhan Erdem Ceza Hukukunda Yöntem Sorunu Olarak “Suçların İçtimaı” Teşebbüs Aşamasında Kalmış lex specialis ile Tamamlanmış lex generalisin Birleşmesi Üzerine Bir Değerlendirme Concurrent Crimes As A Methodological Issue in Criminal Law An Evaluation on The Concurrence of Attempted lex specialis and Completed lex generalis 155 Süheyla Suzan GÖKALP İklim Krizi Bağlamında ÇED Uygulamaları ve ÇED Yönetmeliği’ndeki Değişikliklerin Değerlendirilmesi (EIA Implementations in the Context of the Climate Crisis; Evaluation of the EIA By Law’s Amendment) 195 Mehmet Ünsal CANDEMİR Cebri Artırma ve Borçluya Satış Yetkisi Verilmesinde Alacağa Mahsuben Satış Sale on Account within The Processes of Forced Adjudication and Granting of Sale Authorization Processes 229 Özden İPÇİ Neden İdareler Arabuluculukta Anlaşamıyor? Why Cannot Administrations Agree in Mediation? 245 Hayriye ŞEN DOĞRAMACI Tarımsal Üretim Modeli ve Tarımsal Üretim Sözleşmesi Agricultural Production Model and Agricultural Production Contract

281 Sarp GÜMÜŞ Kamu İhale Sözleşmelerinde Geçici ve Kesin Teminatların Gelir (İrat) Olarak Kaydedilmesi Recording of Temporary and Definite Guarantees As Income in Public Procurement Contracts 327 Munise Seray GÖNCÜ DÖNER Anonim Şirketlerde Kuruluştan Sonra Devralma İşlemlerinin (TTK m. 356) Örtülü Sermaye İadeleri Bakımından Değerlendirilmesi Evaluation of The Acquisition after Establishment in Joint Stock Companies (Art. 356 of The Turkish Commercial Code) from The Perspective of Disguised Repayment of Capital 369 Gözde MURTAZ - Özgür AKPINAR Karayolları Trafik Kanunu 90’Incı Maddesinde 2021 Yılında Yapılan ve Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilen Değişikliğin Zorunlu Trafik Sigortası Zarar Tazmin Sistemine Etkisinin Değerlendirilmesi Assessment on The Effect of The Amendment Made in Article 90 of The Highway Traffic Law in 2021 and Canceled by The Constitutional Court on The Compensation System of Compulsory Motor Third Party Liability 407 Metin SARIASLAN Zorunlu Deprem Sigortası ve Kahramanmaraş Merkezli Depremlerde Doğabilecek Hukuki İhtilaflar Compulsory Earthquake Insurance and Legal Disputes That May Arise in Kahramanmaraş Earthquakes 471 Emine KOÇANO RODOSLU Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukukunda Evlilik Birliğinin Korunması Protection of Marriage Union in The Turkish Republic of Northern Cyprus Law 499 Berkant AKKUŞ Deniz Hukuku ve 200 Deniz Milinin Ötesindeki Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Problemi The Law of The Sea and The Problem of Delimitation of The Continental Shelf beyond 200 Nautical Miles 545 Halim Alperen ÇITAK Fransız Danıştayı’nın Dijitalleşme Olgusuna Bakışı Digitalization in The Eyes of French Council Of State 577 Burçin AYDOĞDU Türkiye’de Torba Yasa Kavramının Etik Analizi An Ethical Analysis on The Concept of Catch-All Law in Turkey

başkan’dan Değerli Meslektaşlarım, Türkiye Barolar Birliği Dergisi’nin Kasım-Aralık 2023 sayısı ile karşınızdayız. * 2-3 Aralık 2023 tarihlerinde Ankara’da 13. Olağanüstü Genel Kurulumuzu gerçekleştirdik. Göreve geldiğimiz tarihte, Genel Kurul Delegelerimizle altı aylık değerlendirme toplantıları yapma sözü vermiştik. Bu toplantıların ilkini 4-5 Haziran 2022'de gerçekleştirdik. Çanakkale’de 17-18 Aralık 2022 gerçekleştirilen 37. Olağan Genel Kurulumuzda delegelerimizle ikinci kez bir araya gelmiş olduk. Haziran 2023’te gerçekleştirilmesi gereken üçüncü buluşmamızı ise deprem ve seçim çalışmalarımız nedeniyle gerçekleştirememiştik. Ancak bunun yerine Aralık 2023 toplantımızı resmî bir genel kurul şeklinde gerçekleştirerek mesleğimiz adına önemli kararların alındığı bir imkâna kavuşmuş olduk. Genel Kurul’da Türkiye Barolar Birliği Reklâm Yasağı Yönetmeliği’nde yapılacak değişiklikler derinlemesine tartışıldı. Öyle umuyorum ki dergimizin bir sonraki sayısında, buradaki tartışmalardan süzülen sonuçların değerlendirilmesi suretiyle Yönetim Kurulumuz tarafından gerekli değişiklikler yapılacaktır. Genel Kurul’da ayrıca Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları’nın reklâm yasağı ile ilgili maddelerinde değişiklikler yapıldı. Bu yönüyle Genel Kurulumuzun tarihe geçtiğini ifade etmem gerekiyor. * Dergimizin bu sayısında, her biri hukukun farklı disiplinlerinde akademik çerçevede katkılar sunan on beş makalemiz bulunuyor. Egemenlik kavramından kıta sahanlığının sınırlandırılmasına, banka zimmeti suçundan suçların içtimaı kavramına, torba yasa kavramının

etik analizinden Fransız Danıştayı’nın dijitalleşme olgusuna bakışına ve daha pek çok konuya uzanan bir yelpaze söz konusu… Adlarını, içeriklerini burada sayamadığım; Şirketler Hukuku, İcra Hukuku, İdare Hukuku, Tazminat ve Sözleşmeler Hukuku alanlarında birbirinden değerli makaleler, hakemlerimizin titiz incelemeleri sonrasında dergimizde yer almaya hak kazanarak sizlere sunuluyor. Dergimizde yayımlanan makaleler, teorik alanda sağladıkları katkının yanı sıra hukuki süreçlere de yol gösterici pratik içeriklere sahip olabiliyor. Bu anlamda, yakın dönemde çok fazla uygulamasına tanıklık edeceğimiz, zorunlu deprem sigortası olarak bilinen Doğal Afetler Sigortası kurumuna ilişkin makalenin sigorta tahkim kararlarına yurttaşlar lehine yansımalarının olmasını bekliyoruz. Hukukun alanlarında dergimize katkı sağlayan yazarlara, hakemlere ve yayınlarımızın sizlere ulaşmasını sağlayan Türkiye Barolar Birliği Dergisi emekçilerimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Saygılarımla

s. 1-46 TBB Dergisi 2023 (169) ATATÜRK’ÜN EGEMENLIK ANLAYIŞI VE EGEMENLIK ANLAYIŞLARININ TÜRK ANAYASALARINA YANSIMALARI ATATÜRK’S CONCEPT OF SOVEREIGNTY AND REFLECTIONS OF CONCEPTS OF SOVEREIGNTY ON TURKISH CONSTITUTIONS Osman Korkut Kanadoğlu* Canberk Gümüş** Battal Niyazi Şahin*** Özet: Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte egemenlik anlayışında önemli değişiklikler yaşanmıştır. Dönemin önde gelen siyasi aktörü Mustafa Kemal Atatürk’ün egemenlik anlayışı da kuşkusuz bu değişikliğe yön vermiştir. Söz konusu dönemden sonra gelen anayasalar kimi özellikleriyle bu yönü takip ederken kimi özellikleriyle bu yönden sapmışlardır. Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal Atatürk, Egemenlik, Kuvvetler Ayrılığı, Meclis Hükümeti, Parlamenter Rejim, Hiper Başkanlık Rejimi Abstract: There were significant changes in the understanding of sovereignty during the transition from the Ottoman Empire to the Republic of Turkey. The understanding of sovereignty of Mustafa Kemal Atatürk, the leading political actor of the period, undoubtedly guided this change. While the constitutions that came after the said period followed this direction with some of their features, they deviated from this direction with some of their features. Keywords: Mustafa Kemal Atatürk, Sovereignty, Separation of Powers, The Assembly Government System, Hyper Presidential System * Prof. Dr., İstanbul Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı, [email protected], ORCID: 0000-0002-0499-5856 ** Arş. Gör., İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktora Öğrencisi, [email protected], ORCID: 0009-0002-5405-2976 *** Marmara Üniversitesi Kamu Hukuku Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi, [email protected], ORCID: 000-0003-4839-5593, Makalenin Gönderim Tarihi: 10.10.2023, Kabul Tarihi: 10.11.2023

2 Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları GIRIŞ Modern devlet teorisinin yapıtaşlarından birisi olan egemenlik kavramı, belirli bir ülke topraklarında yaşayan insan topluluğu üzerinde üstün bir siyasi otoritenin, kural koyma ve yaptırımda bulunma yetkisine sahip olmasıdır. Egemenlik, devletin yetki sınırları içerisinde başka hiçbir aktörün egemen devletin iradesini reddedememesi anlamına gelir.1 Egemenlik kavramı, 16. yüzyılda Batı Avrupa’da yaşanan feodal dönemden merkezi kuruluşlara doğru geçiş sürecinin bir ürünüdür.2 Egemenliğin tanımı bir kez ortaya konduktan sonra ona sahip olacak kişi ya da kurumun kaynağını nereden alacağı sorusu da peşi sıra önem kazanmaktadır. Modern devlet öncesinde bu soruya verilen yanıt, ilahi bir güce dayandırılmaktadır. Bu dönemde egemenlik yetkisine sahip olan kral ya da padişahlar, bu yetkiyi Tanrı’nın adına kullandığını ileri sürmekteydi. Henüz laikliğin ve sekülerizmin gelişmediği bu toplumsal yapılarda din, kural koyma ve yaptırımda bulunma gücünün meşruluğunu sağlamaktaydı. Söz konusu bu teokratik egemenlik anlayışının3 aşılarak halka tam anlamıyla egemen sıfatının yakıştırılabilmesi için Orta Çağı da aşıp modern egemen devletin ortaya çıkışını beklemek gerekecektir.4 Teokratik egemenlik anlayışından demokratik egemenlik anlayışına geçilmesi, birtakım siyasi mücadelelerin sonucunda olabilmiştir. Modern burjuva sınıfının öncülük ettiği bu siyasi mücadelelere eş zamanlı olarak yeni düşünceler de ortaya çıkmıştır. Teokratik egemenlik anlayışının reddedilerek egemenliğin kaynağının halk ya da ulusta olması gerektiği fikri de bu yeni düşüncelerden birisi olacaktır. 1 Osman Korkut Kanadoğlu, Ahmet Mert Duygun, Anayasa Hukukunun Genel Esasları (2. Baskı), On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2021, s. 86. 2 Erdoğan Teziç, Milli Egemenlik İlkesinin Kabulü ve Gelişimi, in: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100. Yılına Armağan (Meclis ve Milli Egemenlik Yazıları Seçkisi), TBMM Basımevi, Ankara 2022, s. 207. 3 Buna karşılık tek bir teokratik egemenlik anlayışının mevcut olmadığı da hatırlatılmalıdır. Teokratik egemenlik anlayışı tarihsel gelişmeler sonucunda kendi içerisinde “tabiatüstü ilahi hak kuramı” ve “dolaylı (providansyel) hak kuramıdır. Bkz. Kanadoğlu/Duygun, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s. 95. 4 Mehmet Ali Ağaoğulları, Halk ya da Ulus Egemenliğinin Kuramsal Temelleri Üzerine, in. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100. Yılına Armağan (Meclis ve Milli Egemenlik Yazıları Seçkisi), TBMM Basımevi, Ankara 2022, s. 376.

3 TBB Dergisi 2023 (169) Osman Korkut KANADOĞLU - Canberk GÜMÜŞ - Battal Niyazi ŞAHIN Demokratik egemenlik anlayışı, halk egemenliği ve millet egemenliği biçiminde iki farklı hüviyete bürünmektedir. Halk egemenliği ve millet egemenliği anlayışları, egemenliğin kaynağını laik bir temelde kavrama noktasında uzlaşmaktadır. Buna karşılık her iki anlayış egemenliğin kullanımı açısından farklı çıktıları doğurur. Çünkü egemenliğin halkta ya da millette olduğu söylendiği zaman, bunun nasıl ve hangi araçlarla kullanılacağı ve egemenliği kimin ifade edeceği gibi soru(n)lar ortaya çıkmaktadır.5 Halk egemenliği düşüncesinin kurucusu olan Rousseau, millet egemenliği anlayışının tersine, egemen gücün belirli bir ülkede yaşayan belirli bir insan toplamı (halk) olduğunu söylemektedir. Rousseau, temsil ilişkisini reddederek halkın doğrudan yasa yapım süreçlerine dahil olması gerektiğini savunmakta, halkı sınırsız ve mutlak bir egemen güç olarak tanımlamaktadır. Buna karşılık ulus egemenliği anlayışı açısından ulus, ortak bir zengin hatıralar mirasına sahip olma ve ortak karara varma, birlikte yaşama ve bölünmemiş halde alınan mirası devam ettirme arzusu sonucunda ortaya çıkmaktadır.6 Millet egemenliği anlayışında, millet kendisini meydana getiren fertlerden ayrı, onların toplamının dışında geçmişte yaşayan ve gelecekte yaşayacakları da kapsayan soyut bir varlık, manevi bir kişiliktir.7 Millet egemenliği açısından egemenlik, milletin adına, temsilciler aracılığıyla kullanılmaktadır. Bununla birlikte egemenliğin kullanım biçimine yönelik de kuvvetler birliği ve kuvvetler ayrılığı anlayışları ileri sürülmüştür. Halk egemenliği anlayışı kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmamakta ve kuvvetlerin yasamada birleştiği bir rejimi (meclis hükümeti) öngörmektedir.8 Rousseau’nun9 öncülüğü yaptığı kuvvetler birliği düşüncesine karşılık kuvvetler ayrılığı ise egemenliğin kullanımını belirli organlar arasında paylaştırmaktadır (yasama, yürütme ve yargı). 5 Teziç, Milli Egemenlik İlkesinin Kabulü ve Gelişimi, s. 209. 6 Ernest Renan, Ulus Nedir?, Pinhan Yayıncılık, Çev. Gökçe Yavaş, İstanbul 2021, s. 50. 7 Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1969, s. 316. 8 Kanadoğlu/Duygun, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s. 105. 9 Rousseau’nun iktidarın kötüye kullanılması üzerine de kafa yorduğu ve açıkça bir erkler ayrılığı teorisi geliştirmemişse de bir bakıma bir sınırlı iktidar teorisi geliştirdiği de belirtilmiştir. Detaylı bir analiz için bkz. Tolga Şirin, Meclis Hükümeti (Rousseau’dan Marx’a Lenin’den Atatürk’e Bir Ortak Kesen), On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2023.

4 Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları Yukarıda kısaca özetlenen egemenliğin kaynağına yönelik değişen anlayışlar, Osmanlı – Türk anayasal gelişmelerine de yansımıştır. Bu çalışmanın amacı, modern bir cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün egemenliğin kaynağına ve kullanımına ilişkin yaklaşımının ne olduğu sorusunun yanıtlanmasıdır. Bir diğer amaç ise Osmanlı- Türk anayasal gelişmelerinde egemenliğin kaynağı ve kullanımına ilişkin tercihlerin nasıl bir seyir izlediğini ortaya koymaktır. Bu doğrultuda tarihselliğin göz ardı edilmemesi adına öncelikle Osmanlı Devleti’ndeki egemenlik anlayışına ve bu anlayışın zaman içerisindeki değişimine değinilecektir (I). Ardından Millî Mücadele döneminin egemenlik anlayışlarında yarattığı kırılmalara ve bu dönem içerisinde egemenliğin kullanımına ilişkin yaşanan değişimlere odaklanılacaktır (II). Sonrasında ise Mustafa Kemal Atatürk’ün egemenliğin kaynağı ve kullanımı açısından hangi yaklaşımlara sahip olduğu ve düşüncelerindeki değişimlerin kaynağının ne olduğu sorusunun yanıtı aranacaktır (III). Nihayet egemenliğin kaynağı ve kullanımı açısından Türk Anayasalarının tercihlerinin ne olduğu, egemenliğin kaynağı ve kullanımı açısından zaman içerisinde ne gibi değişikliklerin ortaya çıktığı ve bu değişikliklerin altında yatan nedenlerin ne olduğu sorusu yanıtlanmaya çalışılacaktır (IV). I. OSMANLI DEVLETI’NDE EGEMENLIK ANLAYIŞI Osmanlı devleti teokratik bir egemenlik anlayışıyla yönetiliyordu. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren çok önemli bir özelliği, devlet yönetiminde dinsel ilkelerin etkin rol oynamasıdır.10 Modernizm öncesi bir imparatorluk olarak Osmanlı devletinde egemenliğin kaynağı ilahi bir güce dayandırılıyor ve padişahın, bu ilahi gücün yeryüzündeki temsilcisi olduğu varsayılıyordu; “Padişâh-ı ruy-ı zemin zülullah-i fı’l-arz (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)”.11 Özellikle Kanun-i Süleyman’dan itibaren padişahlar için “dünya halifesi” kavramı kullanılarak, padişahların bütün Müslümanların halifesi olduğu 10 Yusuf Şevki Hakyemez, Mutlak Monarşiden Günümüze Egemenlik Kavramı (Doğuşu, Gelişimi, Kavramsal Çerçevesi ve Dönüşümü), Seçkin Yayınları, Ankara 2004, s. 124. 11 Nevzat Köseoğlu, Hukuka Bağlılık Açısından Eski Türklerde-İslam’da ve Osmanlı’da Devlet, 3. Basım, Ötüken Neşriyat, Ankara 2013, s. 37; Haldun Eroğlu, Osmanlılarda İktidarın Değişim Süreci ve Meşruiyet Sorunu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2003, C. 43, S. 2, s. 23.

5 TBB Dergisi 2023 (169) Osman Korkut KANADOĞLU - Canberk GÜMÜŞ - Battal Niyazi ŞAHIN da söylenmekteydi.12 Egemenliğin kaynağına yönelik uzun süren bu anlayışın değişmesi için modernleşme hareketlerinin gelişmesi beklenecekti. Osmanlı-Türk modernleşme süreci içerisindeki ilk anayasal belgelerde egemenliğin kaynağına ilişkin bir değişikliği görmek mümkün değildir. Gerek Sened-i İttifak’ta gerekse de Gülhan-ı Hattı Hümayunu’nda (Tanzimat Fermanı) tanrısal egemenlik anlayışı açısından bir değişikliğin izleri görülmemektedir. İktidarı sınırlandırma amacı güderek kanun önünde eşitlik prensibini getiren, yaşama ve mülkiyet hakkına yer vererek padişahların ceza verme yetkisine de son veren Tanzimat Fermanı’nda da sadece “Bu tesis edilen kanunların aksine hareket edenler, Allahutaala Hazretlerinin lanetine mazhar olsunlar ve ilelebet felah bulmasınlar.” denmiştir. Böylelikle Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olan Padişah’ın, Ferman’a aykırı davranması durumunda uğrayabileceği yaptırımın da ancak ilahi bir güçten kaynaklanabileceği kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk Anayasası olan Kanun-i Esasi’ye (1876) kadar egemenliğin kaynağı açısından herhangi bir değişikliğin emareleri bulunmamaktadır. Gerçi Kanun-i Esasi’nin egemenlik anlayışı açısından herhangi bir değişikliği yaratıp yaratmadığı da tartışmalıdır. Gerçekten de Kanun-i Esasi; Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan’ı getiriyor, kanun yapımında padişahı tek güç olmaktan çıkarıyor ve onun mutlak iktidarını sınırlandırıyordu. Buna karşılık Kanuni-i Esasi’nin içeriği iktidarı sınırlandırma açısından yetersiz kalmaktaydı. Padişah’ın kutsal ve dokunulamaz olduğu belirtiliyor, kanun teklif edebilmek içi padişahtan izin alınması gerekiyor ve padişahın kanunları mutlak veto etme yetkisi bulunuyordu. Yürütme yetkisi de büyük oranda padişaha aitti ve sadrazam ve bakanların atanmasında Meclis’in onayına ihtiyaç duyulmuyordu. Üstelik padişah Meclis-i Mebusan’ı feshetme yetkisine de haizdi. 12 Gül Akyılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Egemenlik Kavramının Gelişimi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Haziran 1999, C. 7, S. 1-2, s. 145. İstibdat döneminde de II. Abdülhamit için kullanılan unvanlarda dini içeriğin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu dönemde “hilafetpenah”, “emirü’l müminin” “zillulah fi’l arz” gibi kavramlar ve dini içeriği belirgin devlet törenleri oldukça yaygınlaşmıştır. Bkz. Çağdaş Sümer, Düzenini Arayan Osmanlı (Eski Rejimden Meşrutiyet’e Osmanlı’da Siyasal Çatışma ve Rejimler), Yordam Kitap, İstanbul 2023, s. 326.

6 Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları Toprak’a göre Kanun-ı Esasi, padişaha “meşrutiyet” ya da gerçek anlamda “anayasal” sistem ile bağdaştırılamayacak birtakım yetkiler tanıyordu ve bu durum milli hakimiyet prensibi ile telif edilebilecek bir mahiyette değildi.13 Benzer şekilde padişahın o zamana kadar hukuken ve fiilen haiz olduğu yetkilerin yine Anayasa’da olduğu gibi devam ettirildiği ve devletin tek hakiminin ve tek egemeninin padişah olduğu da söylenmiştir.14 Kanun-i Esasi’ye ilişkin bu yaklaşımlara karşılık olarak Tanör, Heyet-i Mebusan üyelerinin her birini “Umum Osmanlıların vekili” ilan eden bir hukuk sisteminin padişahı, artık siyasal sitemin mutlak ve biricik egemeni olmaktan çıkardığını söylemektedir.15 Teziç’e göre de bu durum, milli egemenlik teorisindeki temsilcinin tüm bir ülkeyi temsil etmesi gibi adeta siyasi temsil ilkesini çağrıştırmaktaysa da milli egemenlik anlayışı henüz Anayasa’ya girmemiştir.16 Kanun-i Esasi’yi bir “ferman anayasa” olmaktan çıkaran ve iktidarın gerçek anlamda sınırlandırılmasını sağlayan değişiklikler ise 1908 Hürriyet Devrimi’nin ardından hayata geçebilecektir. 1909 Anayasa değişiklikleri sonrasında Kanun-i Esasi’nin içeriğinde oldukça önemli değişiklikler yapılacaktır. Bu değişiklikler sayesinde Meclis’in gücü arttırı13 Zafer Toprak, Atatürk (Kurucu Felsefenin Evrimi), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020, s. 23. 14 Orhan Aldıkaçtı’nın Tebliği, in: Milli Egemenlik Düşüncesinin Gelişimi, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No.23, İzmir 1986, s. 19. Gerçekten de 1876 Kanun-i Esasi aslında Sultan’ın bütün yetkilerini koruyan, siparişe göre biçilmiş “sultani” bir anayasadır, François Georgeon, Sultan Abdülhamit, Çev. Ali Berktay, İletişim Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2016, s. 83; Solnon Jean-François, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, Çev. Ali Berktay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2019, s. 533. 15 Bülent Tanör, Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016, s. 137. 16 Erdoğan Teziç’in Tebliği, in: Milli Egemenlik İlkesinin Kabulü ve Gelişimi, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No.21, İstanbul 1986, s. 25. Teziç, “Umumi Osmanlı vekili” denmesine rağmen milli egemenlik anlayışının Kanun-i Esasi’de bulunmayışının sebebini ise dönemin muhalif hareketlerinin temel hareket edici noktasının “Osmanlıcılık” üzerine kurulu olmasına dayandırmaktadır. Buna göre egemenlik millete aittir denildiği takdirde bu husus ister istemez Türkçülüğü çağrıştıracak ve çok uluslu Osmanlı İmparatorluğunun devamı açısından bu bir sorun teşkil edecekti. Benzer bir yaklaşımı dönemin Osmanlı aydınları arasında yer alan Hüseyin Cahit Yalçın’da da görmek mümkündür. Bkz. Fahri Yetim, “II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğe Geçişte Kapsayıcı Formül: “Millet-i Hâkime” Düşüncesi ve Etkileri”, DÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2008, S. 18, s. 71-84.

7 TBB Dergisi 2023 (169) Osman Korkut KANADOĞLU - Canberk GÜMÜŞ - Battal Niyazi ŞAHIN lacak ve padişahın yetkileri sembolik bir düzeye çekilecektir. Bu sayede Osmanlı’da ilk defa parlamenter rejimin esaslarına uygun bir siyasal rejim ortaya çıkacaktır. 1908 Hürriyet Devrimi ve 1909 değişiklikleri, egemenliğin kaynağı açısından da bir değişikliğin doğmasına yol açmıştır.17 31 Mart Ayaklanmasının ardından II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi sürecinde ilk defa bir anayasal belgeye “milli hakimiyet” kavramının girdiği görülmektedir. Anayasa değişikliğini duyuran 15 Ağustos 1909 tarihli Heyet-i Ayan Kararnamesinde “Kanun-ı Esasî’nin baştan başa tedkikatma (inceleme y.n.) vakit müsait olamamış ve meşrutiyeti idare ve hakimiyet-i millîyenin teeyyüdü (güçlenmesi için y.n.) için kanun-ı mezkûr mevaddmm (maddeleri y.n.) en mühim ve müstacel olanlarının tedkiki ve mübhem ve nakıs görünenlerin tavzih ve ikmali ile işbu devre-i ictimaiyyeye ait kavanin sırasında ilân olunması kavaid-i meşrutiyetin cidden ve fiilen teessüs ettiğini enzar-i âmmede isbat etmek için elzem görülmüş ve mevadd-ı sairenin tedkikatı devre-i ictimaiye-i âtiyeye bırakılmıştır”.18 denmiştir. Ayrıca II. Meşrutiyet döneminde Meclis Başkanı Ahmet Rıza Bey ve Bağdat Mebusu İsmail Hakkı Bey’in konuşmalarında ya da Mehmed Sait Paşa hükümetinin beyannamesinde milli egemenlik kavramını çağrıştıran ifadelerin kullanıldığı görülmektedir.19 II. Meşrutiyet döneminde milli egemenlik anlayışının izlerinin görüldüğü başka gelişmeler de yaşanmıştır. 1909 değişiklikleri ile padişahın millete sadakat yemini etmesi zorunlu kılınmış ve II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine ve yerine V. Mehmet’in geçmesine karar veren Meclis-i Umumi, adının sonuna milli kelimesini ekleyerek Meclis-i Umumi Milli sıfatını kullanmıştır.20 17 Arsel’e göre II. Meşrutiyet döneminde egemenliği Tanrı’dan gelme olarak padişaha ait olması konusunda Anayasa’da bir değişiklik olmamış, sadece egemenliğin uygulamasında bazı değişiklikler yapılmıştır, İlhan Arsel, Şeriat Devleti’nden Laik Cumhuriyet’e, 5. Basım, Kaynak Yayınları, Ankara 2004, s. 699. Akın’a göre de 1909 değişiklikleriyle 10. maddeye “şer” sözcüğünün eklenmesi bir ölçüde Devletin teokratik yapısının süregeldiğinin ve devamlılığının simgesidir, İlhan Akın, Türk Devrim Tarihi, Beta Basım Yayım, 3. Bası, İstanbul 1986, s. 52. 18 Bkz. https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1876k%C3%A2n%C3%BBn-i-es%C3%A2s%C3%AE/. (Erişim Tarihi: 13.08.2023). Toprak ise aynı kavramın II. Abdülhamid’in hal’i hakkındaki 24 Mayıs 1909 günlü kararnamede geçtiğini söylemektedir, Toprak, Atatürk, s. 23. 19 Engin Şahin, Türk Siyasi Tarihinde Anayasa İktidar ve Meşruiyet Sorunu, Adalet Yayınları, Ankara 2015, s. 77. 20 Akyılmaz, Osmanlı Devleti’nde Egemenlik Kavramının Gelişimi, s. 155.

8 Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları II. Meşrutiyet döneminde milli egemenlik ilkesinin siyasal hayat içerisinde de yer edinmeye başladığı görülmektedir. II. Meşrutiyet Dönemi’nin sağladığı özgürlükçü ortamda kurulan kimi siyasi partilerin programlarında milli hakimiyet ilkesine de yer verilmiştir. 1909 yılında kurulan ve İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasında da bulunan İbrahim Temo ve Abdullah Cevdet’in de görev aldıkları Osmanlı Demokrat Fırkası’nın programında “Meşrutiyetin korunması ve vatanın yüceltilmesi” için “hâkimiyet-i âmme” ye önem verileceğine ilişkin bir madde öngörülmüştü. 1910 yılında kurulan Ahali Fırkası programında ise millî egemenlik, kamuoyunu temsil eden çoğunluğun düşünce ve isteklerinin sonucu olarak nitelendirilmiştir.21 II. Meşrutiyet sonrasının özgürlükçü ortamında çıkan gazetelerden birinin adı da “Hakimiyet-i Milliye”dir ve bu gazete, Milli Mücadele döneminde Sivas’ta yayımlanan İrade-i Milliye ile onun devamı olarak Ankara’da yayın hayatına giren Hâkimiyet-i Milliye (Ulus) gazetesinin öncüsü olacaktır.22 Bu dönemde milli hakimiyet kavramı üzerinde de tartışmaların yaşandığı görülmektedir. İttihat ve Terakki’nin yayın organı olan Tanin gazetesinde baş yazar Hüseyin Cahit Yalçın’ın kaleme aldığı “Millet-i Hâkime” başlıklı yazı, İmparatorluk genelinde önemli bir karşılık bulmuş ve dönemin aydınları tarafından tartışılmıştır.23 Milli egemenlik anlayışının yerleşmesi açısından tüm bu süreçler bir ilerleme olarak görülebilecektir. 1909 değişikliklerinin, padişahı mutlak egemen sayan anlayışları temelinden sarstığı ve egemenliğin padişah ve milletin temsilcileri arasında paylaştırdığı görülmektedir.24 Benzer şekilde egemenliğin hayata geçirilmesi demek olan ülkenin kaderini tayin hakkının, parlamento aracılığı ile halkın eline geçtiği de belirtilmiştir.25 Buna karşılık milli hâkimiyet kavramı üze21 Şerafettin Turan, Milli Egemenlik Düşüncesinin Türk Düşün Yaşamına Girmesi ve Yerel Kongrelere Yansıması, in: 9. Milli Egemenlik Sempozyumu (Yerel Kongrelerden Milli Egemenliğe), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No. 67, Balıkesir 1994, s. 109. 22 Turan, Milli Egemenlik Düşüncesinin Türk Düşün Yaşamına Girmesi ve Yerel Kongrelere Yansıması s. 110. 23 Fahri Yetim, II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğe Geçişte Kapsayıcı Formül: “Millet-i Hâkime” Düşüncesi ve Etkileri, s. 83. 24 Akyılmaz, Osmanlı Devleti’nde Egemenlik Kavramının Gelişimi s. 156. 25 Fatih Türe, Türkiye’de Siyasal Egemenlik Anlayışını Gelişimi: Osmanlı’dan Cumhuriyete Tarihi Süreç, Journal of Management and Economics Research, C. 3, S. 4, s. 37.

9 TBB Dergisi 2023 (169) Osman Korkut KANADOĞLU - Canberk GÜMÜŞ - Battal Niyazi ŞAHIN rinde Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren anlam ve algı birliği oluşturulamadığı belirtilerek; Milli Mücadele dönemine kadar, milli hâkimiyet kavramının, monarşinin karşıtı olarak ülke yönetiminde tek yetkili organın halkın seçtiği temsilcilerinden oluşan parlamenter rejimi veya cumhuriyeti çağrıştırmadığı görüşü de ileri sürülmüştür.26 Benzer bir hatırlamada bulunan Sezgin’e göre de İttihat ve Terakki’nin baskıcı yönetimi karşısında hakimiyet-i milliye kavramına sahip çıkanlar arasında “muhafazakâr” grupların temsilcileri ağırlıktaydı.27 Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurucuları arasında yer alan Mutedil Hürriyetpervan Fırkası ve Ahali Fırkası’nın programlarındaki ilk sözcüğünün hakimiyet-i milliye olması, bu grupların dünyevi anlamda bir milli egemenlik anlayışına sahip olduğu anlamına gelmiyordu. Toprak’a göre de istibdat rejimi altındaki meşrutiyet aydını açısından “hürriyet”in “milli hakimiyet”e oranla önceliği vardı ve “milli hakimiyet”in gereği yeterince idrak edilemiyordu. Ne de olsa devletin başında Osmanlı hanedanı vardı ve gücünü “Tanrı”dan alıyordu.28 II. Meşrutiyet sonrası milli hakimiyet kavramına yönelik bir ilgi doğmuşsa da milli hakimiyet, egemenliğin tek sahibinin millet (ulus) olması biçimindeki gibi dünyevi bir anlamı ifade etmiyordu. Esasen milli egemenlik kavramı bu anlamını Millî Mücadele dönemi ve sonrasında kazanacaktı.29 II. MILLÎ MÜCADELE DÖNEMI VE EGEMENLIK ANLAYIŞINDA KIRILMALAR Mondros Mütarekesi’nin ardından çeşitli bölgelerde işgale karşı başlayan kurtuluş hareketleri (kongreler), egemenlik anlayışı açısından da önemli değişikliklerin yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Mus26 İbrahim İnci, “Cumhuriyet Düşüncesi ile İlgili Gelişmeler ve Cumhuriyetin İlanına Yönelik Tepkiler”, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019, C. 17, S. 4, s. 339. 27 Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2005, s. 20-21. 28 Toprak, Atatürk, s. 107. Ayrıca Toprak, İkinci Meşrutiyetin ilk yıllarında Osmanlı aydının egemenlik konusunda yeterince duyarlı olmadığını belirtmekte ve egemenlik sorununun önemini gündeme taşıyanın o sırada Türkiye’de bulunan ünlü bir Marksist, Alexander Helpand Parvus olduğunu da belirtmektedir. 29 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler 1876-1938, C.II, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul 2009, s.79; Toprak, Atatürk, s. 24.

10 Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları tafa Kemal önderliğinde Sivas’ta toplanacak olan ulusal kongreye kadar Türkiye’de değişik bölgelerde 13 yerel kongre yapılmıştır.30 Tanör, bu kongrelerin yerel düzeyde kaldığını belirtmekle beraber, anlayışlarının ve ülkenin geleceğine yönelik kurtuluş hedeflerinin “milli” bir düzeye çıktığını ve Osmanlı’dan farklı olarak ulusal toplum anlayışına sahip olduklarını söylemektedir.31 Gerçekten de bu dönemin kongrelerinin aldığı kararlarda sıklıkla “Türk milleti”, “Türk halkının milli iradesi”, “Türk yurdu” gibi kavramlara yer verildiği görülmektedir.32 Üstelik kongre döneminde Anadolu’da bir “Cumhuriyet” dahi kurulabilmiş ve kendisini egemen bir güç olarak dış ülkelere tanıtmaya çalışabilmiştir. 1 Mart 1919’da kurulan “Cenûb-i Garbı Kafkas Hükûmet-i Cumhuriyesi, Japon Hükümetine çektiği telgrafta “Siz, Japon İmparatoru; Asyalıların sloganını siz ortaya attınız, bize sahip çıkın, Kars’ta kurduğumuz hükümeti tanıyın!” diyebilmiştir. Üçüncü Balıkesir Kongresinde alınan ve Fransız, İtalyan ve ABD temsilcilerine bildirilen kararda “Türk egemenliği altında ulusal birliğin korunmasından” bahsedilmektedir ve bu durum da kongrelerin, İstanbul hükümetince “Cumhuriyetçi hareketler” olarak suçlanmalarına sebep olmuştur.33 Batı Anadolu’da düzenlenen kongreler milli egemenlik açısından halkın doğrudan doğruya karar alım süreçlerine katılımı sebebiyle de önem kazanmaktadır. Bu kongrelerde işgale karşı direniş ve silahlı mücadeleye ilişkin kararların Kongre delegeleri ya da Heyet-i Merkeziye tarafından değil, doğrudan doğruya halk tarafından alındığı görülmektedir.34 İşgale karşı direniş hareketleri olarak kendiliğinden harekete geçen kongreler, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde fiili olarak bir devlet 30 Bülent Tanör, Yerel Kongrelerde Milli Egemenlik Düşüncesi, in. Milli Egemenlik Sempozyumu (Yerel Kongrelerden Milli Egemenliğe), s. 90. Ayrıca bkz. Bülent Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları (1918- 1920), 5. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2022. 31 Tanör, Yerel Kongrelerde Milli Egemenlik Düşüncesi, s. 92. 32 İbrahim İnci, “Millî Mücadele Yıllarında İzmir – Balıkesir Ekseninde Oluşan Kongre Siyasal İktidarlarının Milli Egemenliğe Dayalı Demokratik Yapıları”, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2017, C. 15, S. 1, s. 457. 33 Turan, Milli Egemenlik Düşüncesinin Türk Düşün Yaşamına Girmesi ve Yerel Kongrelere Yansıması, s. 112. 34 İnci, Millî Mücadele Yıllarında İzmir – Balıkesir Ekseninde Oluşan Kongre Siyasal İktidarlarının Milli Egemenliğe Dayalı Demokratik Yapıları, s. 468.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1