6 Atatürk’ün Egemenlik Anlayışı ve Egemenlik Anlayışlarının Türk Anayasalarına Yansımaları Toprak’a göre Kanun-ı Esasi, padişaha “meşrutiyet” ya da gerçek anlamda “anayasal” sistem ile bağdaştırılamayacak birtakım yetkiler tanıyordu ve bu durum milli hakimiyet prensibi ile telif edilebilecek bir mahiyette değildi.13 Benzer şekilde padişahın o zamana kadar hukuken ve fiilen haiz olduğu yetkilerin yine Anayasa’da olduğu gibi devam ettirildiği ve devletin tek hakiminin ve tek egemeninin padişah olduğu da söylenmiştir.14 Kanun-i Esasi’ye ilişkin bu yaklaşımlara karşılık olarak Tanör, Heyet-i Mebusan üyelerinin her birini “Umum Osmanlıların vekili” ilan eden bir hukuk sisteminin padişahı, artık siyasal sitemin mutlak ve biricik egemeni olmaktan çıkardığını söylemektedir.15 Teziç’e göre de bu durum, milli egemenlik teorisindeki temsilcinin tüm bir ülkeyi temsil etmesi gibi adeta siyasi temsil ilkesini çağrıştırmaktaysa da milli egemenlik anlayışı henüz Anayasa’ya girmemiştir.16 Kanun-i Esasi’yi bir “ferman anayasa” olmaktan çıkaran ve iktidarın gerçek anlamda sınırlandırılmasını sağlayan değişiklikler ise 1908 Hürriyet Devrimi’nin ardından hayata geçebilecektir. 1909 Anayasa değişiklikleri sonrasında Kanun-i Esasi’nin içeriğinde oldukça önemli değişiklikler yapılacaktır. Bu değişiklikler sayesinde Meclis’in gücü arttırı13 Zafer Toprak, Atatürk (Kurucu Felsefenin Evrimi), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020, s. 23. 14 Orhan Aldıkaçtı’nın Tebliği, in: Milli Egemenlik Düşüncesinin Gelişimi, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No.23, İzmir 1986, s. 19. Gerçekten de 1876 Kanun-i Esasi aslında Sultan’ın bütün yetkilerini koruyan, siparişe göre biçilmiş “sultani” bir anayasadır, François Georgeon, Sultan Abdülhamit, Çev. Ali Berktay, İletişim Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2016, s. 83; Solnon Jean-François, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, Çev. Ali Berktay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2019, s. 533. 15 Bülent Tanör, Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016, s. 137. 16 Erdoğan Teziç’in Tebliği, in: Milli Egemenlik İlkesinin Kabulü ve Gelişimi, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No.21, İstanbul 1986, s. 25. Teziç, “Umumi Osmanlı vekili” denmesine rağmen milli egemenlik anlayışının Kanun-i Esasi’de bulunmayışının sebebini ise dönemin muhalif hareketlerinin temel hareket edici noktasının “Osmanlıcılık” üzerine kurulu olmasına dayandırmaktadır. Buna göre egemenlik millete aittir denildiği takdirde bu husus ister istemez Türkçülüğü çağrıştıracak ve çok uluslu Osmanlı İmparatorluğunun devamı açısından bu bir sorun teşkil edecekti. Benzer bir yaklaşımı dönemin Osmanlı aydınları arasında yer alan Hüseyin Cahit Yalçın’da da görmek mümkündür. Bkz. Fahri Yetim, “II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğe Geçişte Kapsayıcı Formül: “Millet-i Hâkime” Düşüncesi ve Etkileri”, DÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2008, S. 18, s. 71-84.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1