23 TBB Dergisi 2023 (169) Osman Korkut KANADOĞLU - Canberk GÜMÜŞ - Battal Niyazi ŞAHIN görüşünü benimsememiştir.84 Mustafa Kemal’in kuvvetler birliğini savunmakla birlikte halk egemenliğine aykırı görülebilecek fikirlere sahip olması çelişkili gibi görülebilir. Fakat bu noktada Mustafa Kemal Atatürk’ün bir doktrin insanı olmaktan ziyade bir eylem insanı olduğu hatırlanmalıdır. Mustafa Kemal, emperyalizme karşı verdiği mücadelenin yanı sıra çağdaş, laik ve bağımsız bir toplum kurma amacına sahip olan bir devrimcidir. Bu doğrultuda O’nun amacı, eylemlerinin herhangi bir doktrine uygunluğunu (bu noktada halk egemenliği fikri) gözetmek değildir; çağdaş ve bağımsız bir ülkenin kuruluşunu devrimci ve radikal yöntemlerle hayata geçirebilmektir. Nitekim bu tespit, ilerleyen yıllarda kuvvetler birliğinden kuvvetler ayrılığına doğru bir yönelime gidilmesinin de açıklamasını oluşturmaktadır. Bu noktada anayasacılık tarihimizde göz ardı edilen ve bizzat Mustafa Kemal tarafından taslağı oluşturulan 1923 Anayasa tasarındaki siyasal rejim tercihi dikkat çekicidir. 1921 Anayasası’nda yapılacak olan 1923 değişikliğinin hemen öncesinde Meclis’teki Anayasa komisyonu üyeleri, Bakanlar ve birtakım uzmanların üzerinde çalıştığı ve 28 Ekim 1923 gününde Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün birlikte son halini verdiği bu yeni anayasa taslağı, Çankaya Köşkü Kütüphanesi’ndeki bir belgesel hazırlığı sırasında tesadüfen bulunmuştur.85 Taslağın siyasal rejim açısından 1921 Anayasası’ndan farklı hükümleri bulunması dikkat çekicidir. Üstelik bizzat Mustafa Kemal’in taslağın kuvvetler birliğine yönelik hükümlerinin üzerini çizdiği görülmektedir. Taslağın 5. maddesinde TBMM’nin “yegane mümessil (biricik temsilci) ve madde 31’de bütün kuvvet ve velayetlerin “yegane menabı” (biricik kaynağı) olma özelliklerinin üzeri Mustafa Kemal tarafından çizilmiştir, böylelikle meclisin tek yetkili organ olarak görülmesi 84 Feyzioğlu, Türk Millî Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel İlkelerinden Biri olarak Millet Egemenliği, s. 746. Toprak ise, Atatürk’ün gündeminde hiçbir zaman kuvvetler ayrılığının bulunmadığını ve Atatürk’ün “hakimiyet-i millîye” ile anlayışı Rousseau’nun “halkın egemenliği” anlayışının aynı olduğunu belirtmektedir. Toprak, Atatürk, s. 24 ve 26. Atatürk’ün temsili demokrasi ve iki dereceli seçim sistemini savunması karşısında onun fikirlerinin Rousseau’nun halk egemenliği fikri ile aynı olduğunu söylemek ise kanımızca mümkün değildir. 85 Murat Sevinç -Dinçer Demirkent, Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası, İletişim Yayınları, İstanbul 2017, s. 41.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1