216 Hukuk Muhakemesinde Adli Yardım başvurucunun aile konutu olarak kullandığı taşınmazın sahibi olmasının tek başına adli yardımdan yararlanmaya engel teşkil etmemesi gerektiği, bu çerçevede başka bir ifadeyle adli yardım talebinde bulunan kişinin adli yardım talebinin sırf taşınmaz maliki olması nedeniyle otomatik olarak reddedilmemesi gerektiği sonucuna varmıştır. Mahkemeye göre; taşınmaz sahibi olmanın adli yardımdan yararlanmaya engel olduğu şeklindeki kategorik yaklaşım, adli yardım talebinde bulunan kişilerin gerçek mali durumlarının nazara alınmasına engel olmaktadır. Küçüğün (on sekiz yaşını doldurmamış çocuğun) üstün yararı, çocuk haklarına ilişkin uluslararası insan hakları düzenlemelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte en çok korunmaya değer bir menfaat olarak kabul edilmektedir. Bedensel, zihinsel, iktisadi ve sosyal bakımdan dezavantajlı gruplar içinde yer aldığı kabul edilen küçüklerle alakalı her alanda çocuğun üstün yararı göz önüne alınmaktadır. Küçükler, mahkemeye erişim hakkını yasal temsilcileri aracılığıyla kullanmaktadır. Bu hak kullanılırken yargılama harç ve giderlerinin küçük adına ödenmesi gerekmektedir. Yargılama harç ve giderlerinin ekonomik anlamda yoksunluk nedeniyle karşılanamaması durumunda ise adli yardım kurumu devreye girmekte, ancak bu durumda bile sağlanan muafiyet kural olarak geçici nitelik taşımaktadır. Hal böyle iken doğrudan küçüğün menfaatini ilgilendiren dava sonunda, davanın kaybedilmesi neticesinde yargılama harç ve giderlerinin ödenmesi gerekmektedir. Böyle bir ihtimalin varlığı küçüğün menfaatini korumaya yönelik davalarda küçüğün yasal temsilcisinin dava açmaktan kaçınmasına sebebiyet verebilir. Çocuğun üstün yararını ilgilendiren konularda mahkemeye erişim hakkının tereddütsüz kullanılması için bu riskin ortadan kaldırılması ve sırf çocuğun menfaatini korumaya yönelik olan davalarda adli yardım koşullarının sağlanması durumunda yargılama harç ve giderlerinden sürekli olarak muafiyet sağlanmasına yönelik yasal düzenleme yapılması yerinde olacaktır. Gerçek kişiler bakımından adil yardımdan yararlanabilmenin diğer koşulu ise, talebin açıkça dayanaktan yoksun olmamasıdır. Gerçek kişiler bakımından haklılık koşulunun düzenlendiği HMK’nın 334’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “haklı oldukları yolunda kanaat uyandırmak” ibaresi 2013 yılında 6459 sayılı kanunla yapılan değişiklikle “taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması”
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1