Türkiye Barolar Birliği Dergisi 170.Sayı

394 Osmanlı Ceza Muhakemesi Hukukunda Şüpheli ve Sanığın Susma Hakkı da da olayın tanığı bulunmaması durumunda sanığa işkence edilerek sanıktan beyan alınması ya da sanıktan muhakeme sırasında suçu işlemediğine ilişkin yemin etmesi istenirdi.36 İşkence yoluyla beyan elde edilmesi usulü, Kıta Avrupası hukuk sisteminde 18’inci yüzyılın sonlarına kadar uygulanmışsa da 1725 yılında kilise tarafından sanık haklarının tanınması, ardından Roma Bölge Meclisi tarafından dini içerik taşıyan ceza yargılamalarında sanığın ifadesinin doğruluğuna ilişkin yemin etmesi esasının kaldırılması ile neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.37 Bu gelişme, susma hakkının Kıta Avrupası hukuk sisteminde benimsenmesine öncülük etmiştir.38 1200’lü yıllara kadar İngiliz Hukuku’nda şüpheli veya sanığa susma hakkı tanınmaz; hatta şüpheli veya sanıktan suçu işlemediğine dair mahkeme önünde yemin etmesi istenirdi.39 Eğer şüpheli veya sanık yemin edemeyecekse, kendisinden “compurgator” adı verilen tanıkları mahkeme huzuruna getirmesi istenirdi. Bu tanıklar, şüpheli veya sanığın atılı suçu işlemediğine dair mahkemenin önünde yemin ederlerse şüpheli veya sanık suçlanamaz ve yargıç işin esasına girmeden sanık hakkında beraat kararı verirdi.40 O dönemde müşterek hukukta susma hakkı kabul edilmez; susan sanığın konuşmasını sağlamak için, sanık konuşana kadar (geçici olarak) sanığa işkence edilmesine izin verilirdi.41 O dönemdeki yemin uygulaması, tanıkları veya sanığı yalan yere yemin etmeye yönelttiği ve bilhassa sanığı “acımasız üçlem” (cruel 36 Ergün Şahin, “Ceza Yargılamasının Tarihçesi”, TAAD, Yıl:5, Sayı:18, Temmuz 2014, s.365. 37 “…Ve neden insan ya Tanrı’ya saygısızlık etmek ya da kendini yıkmak gibi çelişkili korkunç bir seçime zorlansın? O yüzden, sanığı bu türden bir ant içmeye zorlayan bir yasa, ona ya uşak bir Hristiyan ya da kurban olmayı buyuran bir yasadır”. Cesare Beccaria, Suçlar ve Cezalar Hakkında, (İtalyanca Aslından Çeviren: Sami Selçuk), İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara 2013, s.10. 38 Granfield, s.410; Aydın, s.53. 39 Moreland, s.268. 40 Alschuler, s. 2643; Moreland, s. 268; Aydın, s. 41; 41 Ozansü, s. 293,294.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1