Türkiye Barolar Birliği Dergisi 171.Sayı

342 Limited Şirketlerde Kanuni Temsilcilerin ve Ortakların Amme Alacaklarından Doğan Sorumluluğunun Karşılaştırılması Doktrindeki baskın olan diğer bir görüş ise VUK’un 10. maddesinde yer alan sorumluluğun kusur esasına dayalı olduğunu savunmaktadır. Bu görüşün dayanağı, yine mezkur 3505 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle maddenin ikinci fıkrasında yer alan “Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır” ifadesinde herhangi bir değişiklik yapılmamasıdır.64 Kanaatimce, VUK’un 10. maddesinde yer alan kanuni temsilcinin sorumluluğunu kusursuz sorumluluk olarak kabul etmek gerekir. Nitekim 3505 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle bu ödevleri kasık ve ihmalleriyle ifadesi kanun metninden çıkartılmış olup bu ifadenin çıkartılması kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olmalıdır. Gerçekten de maddede yapılan değişikliğin gerekçesinde temsilcilerin kasıt ve ihmalinin aranmaksızın sorumlu tutulmalarının amaçlandığı yer almaktadır.65 Kanuni temsilcilerin vergi ve vergiye bağlı alacaklar ve sosyal sigorta primleri dışındaki amme alacaklarından sorumluluğunu düzenleyen 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesine yer alan sorumluluk rejimine göre aranan şart ise amme alacağının limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilememiş ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmış olmasıdır.66 Dolayısıyla buradaki sorumluluk doktrindeki bas64 Turgut Özsüt, “3505 sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanununda Yapılan Değişiklikler”, Vergi Dünyası, 1989, S.90, s. 37-38. Aktaran: İbid, s.89. 65 “.... Anılan fıkrada yapılmış olan değişiklikle kasıt ve ihmalleri ifadesi kanun metninden çıkarılmıştır. Bu suretle tüzel kişilerle, küçüklerin ve kısıtlıların tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olması ve vergi alacağını bu mükellef veya sorumluların varlığından tamamen veya kısmen alınamaması halinde, tüzel kişilerin, küçük ve kısıtlıların kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenlerin varsa bunların temsilcilerinin kasıt ve ihmali aranmaksızın vergi ve vergiye bağlı vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı ile tecil faizi, gecikme faizi gibi fer’i amme alacaklarının ödenmesi bakımından sorumlu tutulmaları amaçlanmıştır…” Osman Selim Kocahanoğlu, Gerekçeli Açıklamalı Türk Vergi Kanunları, 13. Baskı, Temel Yayınları, İstanbul, 1998, s.299. 66 Hatta bir Danıştay kararında idarenin kusurlu davranışının bile kanuni temsilcinin kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı ifade edilmiştir. “…şirketin tüzel kişiliği sona erinceye kadar tahsil zamanaşımı süresi içerisinde kalan tahsilata ilişkin süreçler izlenecek olup bu süre içerisinde idarenin kusurlu davranarak tahsilat işlemlerini aksatması, borcun ortadan kalkmasına neden olmayacağı gibi kusursuz sorumluluğu bulunan kanuni temsilcilerin sorumluluğunu da kanunun

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1