Türkiye Barolar Birliği Dergisi 172.Sayı

271 TBB Dergisi 2024 (172) Setenay BAYTEMİR TARHAN Societas henüz kurulduğunda ortakların faaliyetlerinden zarar elde etme ihtimalini göz önünde bulundurmamaları nedeniyle genellikle kazancın paylaşılması hususunda anlaştıkları, bu sebeple zarara katılım payını belirlemeyi ihmal ettikleri bilinmektedir. Böylelikle kazanca ilişkin belirlenen payın, zarar için de geçerli olduğu prensibi kabul edilmektedir.20 Roma hukukundaki bu prensibin çağdaş hukukumuza yansıdığı anlaşılmaktadır. Nitekim TBK m. 623/II hükmünce sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından birinin belirlenmemesi durumunda, bunun diğerindeki payı da ifade edeceği kuralı kabul edilmektedir. D. Kazanca ve Zarara Katılımın Eşit Olmaması Societas’ta kazanca ve zarara katılımın eşit olmaması ile anlatılmak istenen ortaklardan birinin kazanca daha çok katılıp zarara daha az katılması durumudur. Romalı hukukçular arasında bu durum tartışmalıydı ve bunu societas’ın doğasına aykırı bulanlar olduğu gibi kabul edenler de vardı. İlgili metinleri incelemek gerekirse: D. 17.2.29. pr. (Ulpianus libro 30 ad Sabinum) “ (...) Si vero placuerit, ut quis duas partes vel tres habeat, alius unam, an valeat? Placet valere, si modo aliquid plus contulit societati vel pecuniae vel operae vel cuiuscumque alterius rei causa.” Bir ortağın iki ya da üç, diğerinin bir paya sahip olması kararlaştırılmışsa bu geçerli midir? İlkinin ortaklığa para, hizmet veya herhangi bir konuda önemli bir katkıda bulunması koşuluyla geçerli kabul edilir. Iust. Inst. 3.25.1 “ (...) quodsi expressae fuerint partes, hae servari debent: nec enim umquam dubium fuit, quin valeat conventio, si duo inter se pacti sunt ut ad unum quidem duae partes et damni et lucri pertineant, ad aliam tertia.” 20 Gönenç, Societas, s. 60.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1