Türkiye Barolar Birliği Dergisi 172.Sayı

276 Roma Hukukunda Societas (Adi Ortaklık)’ta Ortakların Kazanca ve Zarara Katılması ve Societas Leonina (Aslan Payı Ortaklığı) orantılı olan emeğin katılım payı olarak getirilmesi durumunda, opera30 (emek)’nın bu özel pretiositas (değer, kıymet)’ı, bir ortağın damnum (zarar)’dan muaf tutulmasını haklı kılabilmektedir.31 Iustinianus’a ait metnin son kısmında Servius Sulpicius’un görüşünün hâkim olduğu vurgulanmıştır ve ortaklardan birinin zarara katılmadan sadece kazanca katılabileceğine dair ilkenin kabul edildiği ifade edilmiştir.32 Ayrıca societas’ta her türlü işlemden elde edilen kazancın ve zararın birbirine mahsup edildikten sonra kazancın hesaplanması gerektiği belirtilmiştir.33 Sonuç olarak bir ortağın ortaklığa ait zarardan tamamen hariç tutulabileceğine hükmedilmekteydi ki bu durumda bir donatio (bağışlama) kabul edilmemekteydi. Nitekim bir ortağın emeği taraflar arasında bu yönde bir anlaşmayı geçerli kılabilmekteydi. Bununla birlikte, aşağıda açıklanacağı üzere, bir ortağın kazançtan tamamen hariç tutulması düşünülemezdi. Zira bu durumda societas leonina söz konusu idi.34 Societas’ın bir iyiniyet sözleşmesi35 olması, taraflar arasındaki ka30 Roma hukuku kaynaklarında iş görme faaliyetinin karşılığı olarak opera kavramının kullanıldığı anlaşılmaktadır. Opera aynı zamanda hizmet sözleşmesinin konusunu oluşturan insan faaliyeti anlamına gelmektedir. Özcan Karadeniz, Iustinianus Zamanına Kadar Roma’da İş İlişkileri, Ankara, Sevinç Matbaası, 1976, s. 37. 31 Starace, Lucri et Damni, s. 10; Di Marzo, Roma, s. 447; Koschaker ve Ayiter, Modern Özel Hukuk s. 242; Umur, Ders Notları, s. 372. 32 Zimmermann, Obligation, s. 458. 33 Starace, Lucri et Damni, s. 10; Buckland, Text-Book, s. 508. 34 Buckland, Text-Book, s. 508. 35 Societas gibi rızaî sözleşmelerde tarafların sorumluluğuna ilişkin esası bona fides (iyiniyet) oluşturmaktadır. Bu tür sözleşmelerde fides’in gereği olarak tarafların sadakat, dürüstlük, söze bağlılık gereğince sorumlu tutulması söz konusudur. Bona fides ilkesinin hukuka yansıması praetor faaliyetleri sonucunda tanınan ve iudicia bona fidei olarak adlandırılan iyiniyet davalarıyla mümkün olmuştur. Bu durum esasen usûl hukuku açısından önem arz etmektedir. İyiniyet sözleşmelerinde tarafların edimlerini ifa etmemesi durumunda bona fides’in gereği olarak somut olayın tüm özellikleri geniş takdir yetkisi ile değerlendirilmektedir. Böylece sözleşmeden kaynaklanan taleplerin yalnızca tarafların anlaştığı hususlar kapsamında değil, bunların yerel kullanımına, ticari örfe ve adete göre belirlenmesi sağlanmaktadır. Bu sebepledir ki societas gibi ticaret hayatı açısından önemli olan borç ilişkilerinden doğan davalar bu niteliği taşımaktadır. Rado, Borçlar, 36; Söğütlü, Roma Özel Hukuku, s. 70-73. Bkz. Iust. Inst. 4.6.28: “Actionum autem qua-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1