183 TBB Dergisi 2024 (174) Abdullah ARIKAN 2. Değerlendirme ve Öneri Danıştayın yukarıda değinilen içtihadında oldukça önemli iki saptamaya rastlanılmaktadır. Bunlardan ilki, takdir komisyonu kararlarına karşı dava açılmasında yargısal içtihat ile dava açma süresinin sonu bakımından sınır getirilmesidir. Zira emlak vergisi yükümlüleri yıl sonuna kadar dava açmadıkları takdirde, hukuka aykırılık iddiaları yargı mercilerince dinlenmeyecektir. Diğeri ise, yükümlülere bu tarihe kadar dava açabilmeleri için ilgili kararın içeriğini öğrenme mecburiyeti yüklenmesidir. Nitekim dava açma süresinin başlangıcı açısından öğrenme tarihi esas alınmakta ve öğrenme olgusunun hiç olmazsa idareye yazılı başvuruda bulunulması sonucu verilecek yazılı cevapla gerçekleşeceği kabul edilmektedir. Eğer yükümlü yıl sonuna kadar komisyon kararının içeriğini öğrenmez ve dava açmazsa, daha sonra açacak olduğu dava süreaşımı nedeniyle reddedilecektir. İçtihadın temelini meydana getiren bu saptamaların kabulü kanaatimizce dava açma süresine dair detayların belirlenmesinde dikkate alınması gereken, kamu yararı ile hak arama özgürlüğü temelindeki birey yararı arasındaki dengeyi ikincisi aleyhine fazlasıyla zedelemektedir.66 Zira değinilen içtihatta, Anayasa ile güvence altına alınan67 ve İYUK’un 7. maddesinde ifade olunan, dava açma sürelerinin bireysel idari işlemler açısından tebliğ, düzenleyici idari işlemler açısından ise ilan tarihini takip eden günden itibaren başlayacağı yönündeki kural68 göz ardı edilmektedir. Bununla birlikte vurgulamak gerekir ki dava açma süresinin, işlemin muhataplarına tebliğ yahut ilan ile duyurulmaları üzerine başlıyor olması, doğrudan mahkemeye erişim hakkını 66 Aşçı Akıncı da Danıştayın mevzu bahis yaklaşımı ile yükümlülerin mahkemeye erişim haklarını bertaraf ettiğini ve ayrıca değinilen yaklaşıma ulaşılmasını mümkün kılacak kanuni bir düzenlemenin de bulunmadığını ifade etmektedir. Bkz. Aşçı Akıncı, Dava, s. 40. 67 Anayasanın 125. maddesinin 3. fıkrası şu şekildedir: “İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.” 68 Ayrıca belirtmek gerekir ki bireysel idari işlemler tebliğ, düzenleyici idari işlemler ise ilan edilmeleriyle birlikte yürürlüğe girer. Bunun idare hukuku açısından taşıdığı anlam, ilgili işlemlerin ancak tebliğ yahut ilan edilmeleri üzerine o işlemlere muhatap olanlar nezdinde hüküm ve sonuç doğurabilmeleridir. Tebliğ ya da ilan gerçekleşmeden idari işlemlerin uygulanabilmeleri yani ilgililerine dermeyan edilebilmeleri kural olarak mümkün değildir. Bkz. Kemal Gözler, İdare Hukuku C. I, 2. Baskı, Ekin Yayınevi, Bursa 2009, (İdare), s. 1045 vd.; Ender Ethem Atay, İdare Hukuku, 3. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2012, s. 516-519.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1