Türkiye Barolar Birliği Dergisi 176.Sayı

370 “Türk’ün Ruhundan Doğan Kanunlar İsteriz”: Erken Cumhuriyet Döneminde Medeni Hukuk Yapımına Yönelik Üç Görüş ve Hukuk Politikasının Değişikliği Üzerine Bir Değerlendirme Medeni Kanun’un kabulü sonrasında kadının konumu hususunda yapıcı eleştiri ve katkılar açısından dönemin iki önemli kadın aydını olan Sabiha Sertel ve Tezer Ağaoğlu’nun yorumlarına yer vermek gerekir. Sertel Sevimli Ay Dergisi’nde kadının toplum içindeki konumunu kanun alımının yükselttiğini ifade ederken, Ağaoğlu ise Hayat Dergisi’ndeki yazılarıyla kanunun çağdaş aile yapısının oluşumunda önemli bir yere sahip olduğuna işaret etmiştir.109 Bu dönemde dikkat çekici bir diğer olay Sertel ile ilgili olarak noter önünde kadınların şehadetinin kabul edilip edilmeyeceği meselesi üzerine gerçekleşmiştir. Kanun yürürlüğe girmiş ise de kadınların noter önünde durumu belirsizliğini korumaktadır. 1927 yılında dergi sahipleri ve yereldeki bayi arasında geçen bir davada noter katibi, Sertel’in şahitliğini kabul etmemiştir. Bu durum Sertel’e göre toplum içinde kadınların yeni kanuna rağmen halen bir eşit yurttaş statüsü kazanamadığının açık ifadesidir. İki yayın organını temsil eden, ansiklopediler çıkartan bir kadın gazeteci bu haktan mahrum bırakılmış ve Sertel “Kadının Şehadet Hakkı” isimli makalesiyle meseleyi kamuoyuna yansıtmıştır. Makale sonrası Adliye Vekaleti şikâyete resmi biçimde dahil olmuş ve bir yazıyla şehadet hakkının kanunla korunduğunun altı çizilerek tüm hukuk uygulayıcılarının dikkatli olması gerektiği duyurulmuştur.110 Bu hususta dönemin ruhunu anlamak açısından 1946 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nin tefrikalarında Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Ziyaeddin Fındıkoğlu arasında yaşanan tartışmadan kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Tartışmanın temel sorusunu 1926’daki resepsiyon hadisesinin 1868 yılında neden Code Civil üzerinden gerçekleşmediği ve Mecelle Âhkam-ı Adliyye’nin kabul edildiği meselesi oluşturmakra dini kurumlardan yapılan bu evliliğin kutsanmasını isteyebilmektedir. Bunun aksine hareket ve eylemler Fransız hukukunda halen suç olarak kabul edilmeyi sürdürmektedir. Tigar/Levy, s. 257. 109 Zafer Toprak, Türkiye’de Yeni Hayat- İnkılap ve Travma 1908-1928, Doğan Kitap, İstanbul 2017, s. 165-168. 110 Toprak, s. 170-174. Bu konuyla ilgili olarak Code Napoleon ise kabul edildiği dönemde evli kadınları ehliyetsiz kimseler olan küçükler ve akıl hastalığı olanlarla aynı kategoride değerlendiren hükümlere sahip olmasıyla dikkat çekicidir. Bu yönüyle Kod, bir kadının eşinin izni olmadan sözleşmenin tarafı olmasını kabul etmeyerek ve kadını “sağlıklı ancak ehliyetsiz” bir konumda sayarak eski rejimin temel kabullerini sürdürmektedir. Dönemine uygun olarak özel alanda baba ve koca otoritesini koruyan bu metin, çalışma ve sözleşme yapma hakkını doğrudan erkeklere ait bir hak olarak düzenlemektedir. Tigar/Levy, s. 257-258.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1