Türkiye Barolar Birliği Dergisi 176.Sayı

386 “Türk’ün Ruhundan Doğan Kanunlar İsteriz”: Erken Cumhuriyet Döneminde Medeni Hukuk Yapımına Yönelik Üç Görüş ve Hukuk Politikasının Değişikliği Üzerine Bir Değerlendirme nun” kavramı, olması gereken ilkeler bütününü destekleyen devrimci bir fonksiyonun aracı olmuştur. Böylelikle gelenekler veya yerleşik pratiklerden hareketle halkın ilişkilerini düzenlemenin aksine aile, evlilik, boşanma, mülkiyet, sözleşme alanındaki yeni düzenlemeler yoluyla çağdaş uygulamaları yurttaşların yaşamına dahil etmek ve içtihatlarla bu geçişi desteklemek amaçlanmıştır.169 SONUÇ Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma hareketlerinden itibaren gündemde olan ve Âli Paşa ile anılan resepsiyon fikri, Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunda makalede geçen üç kanat arasında oldukça radikal bir görüş olarak ele alınmıştır. Bu yönüyle 1923-1925 arasında meclis ve kamuoyunda güçlü bir akım olarak varlık kazanamayan Batıdan hukuk alımı fikri, medeni hukuk alanında diğer hukuk yapım yollarından sonuç alınamayacağının anlaşılması sonrası etkinlik kazanmış bir akım olarak öne çıkmıştır. Burada Saltanatın kaldırılması, Lozan Barış Antlaşması, Cumhuriyetin İlanı, Hilafetin kaldırılması gibi aşamalar ile şer’i mahkemelerin lağvedilmesi gibi olayların da radikal hukuk alımı fikrinin ağırlık bulmasını sağladığını söylemek mümkündür. Ayrıca 1924 Anayasası’nda “Devletin dini İslam’dır.” ibaresinin açık şekilde yer aldığı bir aşamada resepsiyon hareketlerinin gerçekleştiğini ifade etmek gerekmektedir. İktibas fikrinin Alman hukuk çevresinden seçilmesi ise içtihadî faaliyetler yoluyla hukukun tedvinini sağlamlaştırmış gözükmektedir. Bu durum Mecelle-i Âhkam-ı Adliyye ile İsviçre Medeni Kanunu arasında büyük bir farkın sonucudur. Kanunun tercümesi sırasında örf ve âdet hukukuna yer verilmesine karşılık yerel alandaki yerleşik örflerin hukuka kaynaklık edebileceğine izin veren maddenin alınmaması burada önemli bir karardır. Görüldüğü üzere mesele bir noktada devletin hukuk dayatma gücünün olup olmadığı sorusuna bizleri götürmektedir. Devletin hukuk dayatma gücü ve bu gücün sınırlarının hangi noktada çizileceği meselesi tarihsel bir sorun olarak karşımızda bulunmaktadır. Olasıdır ki özgün bir medeni kanun yapma fikri erken Cumhuriyet’teki atılımlar ve hızlı karar alma süreçlerini sekteye uğratacağı düşünüldüğünden tartışılmaya fırsat bulamamıştır. Böyle bir hazırlık sürecinin erken 169 Berkes, s. 424.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1