Türkiye Barolar Birliği Dergisi 148.Sayı
105 TBB Dergisi 2020 (148) Muhammet ÖZEKES / Pınar ÇİFTÇİ kanunlarda belirtilen ticarî davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvu- rulmuş olması dava şartıdır’. Müspet (olumlu) ve menfî (olumsuz) tespit talebi ile açılacak davalar, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talep sonucu içermediği için dava şartı arabuluculuk kapsamında kabul edile- meyeceği görüşü ileri sürülmektedir. Tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı görüşünü ileri sürenlere göre ise, TTK’nın 5/A maddesindeki düzenleme ile talep sonucuna değil, dava konusuna açıkça vurgu yapılarak, dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olması şartı aranmış olduğu, bu bakış açısı ile müspet veya menfî tüm tespit davalarının, esas itibari ile bir miktar para- nın ödenmesine ilişkin olmaları da dikkate alındığında, dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı ileri sürülmektedir. Kanun koyucunun yapmış olduğu düzenlemeye hangi anlamı vermek istediği yorum yolu ile belirlenir. Burada önemli olan, kanun koyucunun yapılmış dü- zenleme ile hangi menfaati korumak istediği, bunu hangi amaç ve doğrultuda yapmış olduğunu anlayabilmektir. Kanun maddelerinde kullanılan kelimeler de yorumun unsurlarındandır. Ancak bu durum yorumun son noktası değildir. So- mut olaya kanun maddesini uygulayacak hâkim, kanunun lafzı yanında yukarıda da değinildiği gibi maddenin özü ve ruhuna da temas edecektir. Bu konuda, hâkimlere büyük is düşmektedir. Zira hâkimler, huzurlarına gelen davalarda hukukî sebepleri irdeleyecek ve Türk kanunlarını re ’sen uygulama va- zifelerini yerine getireceklerdir. Kanunun katı bir şekilde uygulanması halinde bir adaletsiz yahut hakkaniyete aykırı bir durum ortaya çıkacak ise, hâkimin elindeki yegâne argümanın Türk Medeni Kanunu’nun 2’inci maddesi olduğu gözden ka- çırılmamalıdır. TTK’nın 5/A maddesi ile yapılan düzenleme usul hukukuna ilişkin bir düzen- lemedir. Usul hükümlerinin yorumunda öncelikle lafzi yorum uygulanacaktır. Lafzi yorum yönteminde kanun hükmünde yer alan kelimelerin, deyimlerin, ifa- delerin dilbilgisi kuralı yönünden cümle yapısı içindeki anlamları değerlendirilir. Ancak, kanun koyucunun kullandığı kelimelerden açık bir anlam çıkarılamıyorsa, diğer yorum kurallarının uygulanması gerekir. Örneğin, medenî usûl hukukunun şekli bir hukuk alanı olması, yorum gerektiren konularda 6100 sayılı HMK’nın dar yorumlanmasını gerektirmez; aksine geniş yorum yapılmadır. Ancak bu yolla amaca uygun doğru yorum yapılabilir. 7155 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ve TTK’nın 5/A maddesini ihdas eden madde gerekçesinde, kanun koyucunun sadece konusu bir miktar para alacağının ödenmesi olan eda davalarını dava şartı arabuluculuk kapsamına dahil edip di- ğer tüm dava türlerini kapsam dışında tuttuğuna ilişkin açık bir gerekçe yoktur. Bununla beraber, kanun koyucunun, 01.01.2018 tarihinde uygulanmaya başlanan bireysel ve toplu is sözleşmesine dayanan is uyuşmazlıklarındaki dava şartı uy- gulamasındaki başarıyı esas alarak tüm ticarî davalarda da benzer bir düzenleme ile dava şartı arabuluculuğu düzenlemeyi amaçladığı 7155 sayılı Kanun’un genel gerekçesinden anlaşılmaktadır. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuğu düzenleyen 7036 sayılı İs Mahkemeleri Kanunu’nun 3’üncü maddesinin birinci fıkrası ile ‘Bireysel veya toplu is sözleşmesine dayanan işçi ve işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olma- sı dava şartıdır’ şeklinde düzenleme yapılmıştır. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk ile ilgili bir yıllık uygulama sürecinde de eda ve tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı doktrin ve uygulamada tartışmasız olarak kabul edilmiştir ve uygulama bu şekilde devam etmektedir. Ayrıca, unu-
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1