Background Image
Previous Page  12 / 521 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 12 / 521 Next Page
Page Background

11

Yirminci yüzyılın ilk yıllarında kadınların oy hakkına sahip ol-

maları, her ne kadar kadın hareketini başlangıcındaki amacından ve

ilkelerinden uzaklaştırmış ise de, 1960’lı yıllarda başlayan

ikinci-dalga

feminizm

hareketiyle birlikte, kadının toplumsal rolünün geliştirilmesi,

toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, erkek iktidarının yıkılması

gibi radikal düşünceler ve talepler ortaya çıkmaya başlamıştır.

Marjinal feministler tarafından “

The Personal Is The Political - Kişisel

Olan Siyasidir

” sloganıyla başlatılan mücadele, kişisel olanın, yani ev

ve aile içi yaşamın yeniden yapılandırılmasını, bunun için bir cinsel

devrime ihtiyaç olduğunu ileri sürerek başlattığı mücadelesini erkeği

düşman olarak gören oldukça aşırı bir çizgiye kadar taşımıştır.

60’lı yılların radikal hareketleriyle başlayan süreç, biyolojik ve top-

lumsal cinsiyetle bağlantılı kavramları, cinselliğin dışavurum biçimle-

rini, ekonomik eşitsizliği, cinsel şiddet kullanılmasını, taciz, tecavüz

gibi günlük yaşamda ve hemen her ülkede örnekleri çokça yaşanan

pratikleri ve bunlar üzerine olan tartışmaları gündeme getirmiştir.

Bu tartışmalarla birlikte gelişen, çeşitlenen, zenginleşen ve olgun-

laşan feminist kuramlar, bu konuları isimlendirmek ve gündeme ta-

şımak suretiyle

cinsel politika

,

baskı

,

ataerkillik

gibi kavramlar üzerine

kurulu farklı bir dil geliştirmiştir.

Bu görüşlerin ve deyimlerin Batı’da yaygın biçimde kullanılmaya

başlanıldığı 1970’li yıllarla birlikte, toplumu tanıma ve kadını anlama

biçimi konusunda değişiklik yapılmasına yönelik talepler, iktidar, çı-

kar ve çatışma modellerine açıklık getirilmesini öngören cinsel temelli

politikalar ortaya çıkmaya başlamıştır.

Batıda ağır işleyen bu süreç, o yıllarda daha çok kendi içine ka-

panık yaşayan Türkiye’de entelektüel düzeydeki kimi tartışmaların

dışında kendisine çok fazla bir alan ve taraftar bulamamıştır. Kaldı ki,

cinsel politikanın dünyasını anlamak için ne türden teorik argümanla-

rın gerekli olduğu ve yeterli olacağı hususu, Batılı entelektüellerin ara-

sında dahi o tarihlerde yeterince açık ve üzerinde tam olarak mutabık

kalınmış bir husus da değildir.