Previous Page  377 / 393 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 377 / 393 Next Page
Page Background

Osmanlı Devleti’nde Marka Hukukunun Gelişimi

376

riyi aldatacak oranda değiştirilmesidir.

44

Her iki fiil, tazminat ve hapsi

kapsayan bir dizi cezaya tabi tutulur.

45

Mamul eşyalar üzerine, imal olunduğu mahalden farklı olarak

Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan bir mahallin ismini koyan-

lar ile bu ürünleri bilerek satanlara, suçun büyüklüğüne göre iki adet

yüzlük altından elli adet yüzlük altına kadar para cezası veya bir ay-

dan altı aya kadar hapis cezası ya da her ikisi aynı anda uygulanır.

46

Bu suçu işleyenlerin emtiası, ister Osmanlı üretimi ister yabancı men-

şeili olsun, nizamnamenin 23. maddesi gereği, gümrüklerde rüsumat

idareleri tarafından el konulabilir. El konulan mallar mahkeme eliyle

tevkif edilerek dava açılır ve bu mallar da gerçek marka sahibine tes-

lim edilebilir.

47

Bununla birlikte bir yıl sonra bu madde değiştirilmiştir. Madde-

nin değiştirilmesinin nedeni muğlak ifadeler içermesidir.

48

23. mad-

denin yerine kaim olmak üzere 5 Temmuz 1872 tarihinde kanuna

eklenen madde ile üzerinde, alametin taklidi olarak bir ülke ismi bu-

lunan ve rüsumat idarelerine gelen eşya ve ma’mulat eğer Osmanlı

44

Arseven, Alamet-i Farika Hukuku, s. 135.

45

Taklit suçu, cürmün derecesine göre iki adet yüzlük altından, elli adet yüzlük

altına kadar para cezası veya bir aydan altı aya kadar hapis cezası verilir veya her

iki ceza aynı anda uygulanır (14. madde). Tagyîr suçu iki adet yüzlük altından,

otuz adet yüzlük altına kadar para cezası ile cezalandırılır veya bir haftadan iki

aya kadar hapis cezası ile ya da her ikisi aynı anda olmak üzere cezalandırılır

(15. madde). Lütfi Fikri’ye göre ikame edilecek ceza davasında hapis cezası bu-

lunması, hemen hemen tüm davaların taklitçiler lehine beraatla sonuçlanmasına

neden oluyordu. Bu sebeple alamet-i farika sahipleri hiçbir himayeye mazhar ola-

mıyorlardı. Ona göre bir alamet-i farika sahibi, kendi alametini suiistimal eden bir

kimsenin ceza görüp görmemesinden ziyade kendi alametinin hakkıyla himaye

edilmesine önem verir. Taklitçinin ceza görüp görmemesi çoğu zaman teferru-

attan ibarettir ve belki hapis cezasına çarptırılması bir dereceye kadar vicdanını

rahatsız edecek bir durumdur. Lütfi Fikri, “Mülkiyet-i Sınainin Suret-i Temin ve

Himayesi”,

İstanbul Barosu Mecmuası,

Sene 1, Eylül 1927, S. 9, s. 488.

46

21. madde.

47

23. madde.

48

“…siyak-ı iş’aratla ve paşa-yı müşarün-ileyhin ifade-i vaka’sındanmüsteban oldu-

ğuna göre memalik-i şahaneden bir mahalin kesb-i iştihar etmiş olan ma’mulatına

taklid ile anın ismi vaz’ olunması halkı ve eammlarını ihrar edeceğinden o makule

eşyanın men’-i firuhtu lazımeden olarak bu dahi gümrüklere vürudunda tevkif

ile hâsıl olacağı derkar ise de madde-i nizamiye mucebince o makule eşya-yı mu-

kallidenin gümrüklere vürudunda tevkif olunabiliyor ta’biriyle idarenin tehyiri

halinde rüsumat memurları tarafından o makule eşyadan bazısının tevkifi ve ba-

zısının imrarı lazım geleceği manası verilerek bu suret teşettüt ve müşkilatı intaç

edeceğinden…” BOA, ŞD, Dosya No: 555, Gömlek No: 36, 04.Ş.1293.