Background Image
Previous Page  517 / 521 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 517 / 521 Next Page
Page Background

Kitaplar, Dergiler

516

sunluğu, insanların yerel değerlerin, törelerin aracı haline getirilmesi

verilen örneklerle açıkça ortaya konuyor. Sağlıklı yaşama hakkı, eği-

tim hakkı, bilgiye erişim hakkı, çalışma hakkı yok sayılan, bu hakları

ellerinden alınan insanların sayısının her geçen gün arttığı bir dünya

tablosu... İnsan hakları kurumlarıyla, günlük politikayla da bağlantı-

ları içinde durum saptaması yapan ve ardından da yeni çözüm yolları

da öneren yazıların ortak paydası, dünyanın tüm yörelerinde ciddi bo-

yutta insan hakları ihlali olduğunu gösteriyor. Farklı deneyimlerin de

yer aldığı kitapta belki de en ilginç deneyim, B’Tselem adlı insan hakla-

rı örgütünün yapmaya çalıştıkları olsa gerek. Michelle Bubis’in kaleme

aldığı

“Ortadoğuda İnsan Hakları”

başlıklı yazıda yapılan açıklamaya

göre, örgüt adını Kutsal Kitap’taki yaratılış öyküsündeki belirlemey-

le, insanların Tanrı’nın imgesine göre yaratılmış olmalarına yapılan

göndermeyle belirliyor:

“B’Tselem İbrancada ‘bir şeyin imgesinde olma’

anlamına geliyor ve bu sözcük genellikle insan onuru ve eşitlik anlamında

kullanılıyor”

(s. 99). Söz konusu örgüt bir bakıma, öncelikli olarak İsrail

halkının, sonra da uluslararası toplumun, kamuoyunun insan hakları

bağlamında duyarlılık kazanması için çaba harcıyor.

İnsan haklarının Türkiye’deki durumunu ise İbrahim Ö. Kaboğlu

mercek altına alıyor. Kaboğlu’nun konuya ilişkin saptamaları zengin

bir birikimin sonucu. Ona göre Türkiye normatif düzlemde önem-

li açılımlar ve ilerlemeler kaydetti. Bunlar büyük ölçüde Avrupa ve

uluslararası standartlarla örtüşen açılımlardır. Fakat Türkiye, kurum-

sal anlamda ya statükoyu sürdürmeyi yeğledi ya da yeni kurumsal

açılımları anayasal düzlemde gerçekleştiremedi. Mevcut durumu

korudu, zira 1982’nin biçimsel anlamda erkler ayrılığı kapsamında

oluşturduğu anayasal yapı, reform paketlerinin dışında kaldı. Bunun

en önemli göstergesi şudur: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, sürekli

şikâyet edilen bir konu olduğu halde, anayasal düzlemde iyileştirme

kapsamı dışında tutuldu. Buna karşılık, insan hakları alanında kurum-

sal düzenleme arayışına 1990’lı yıllarda girilmişse de, bunlar, anayasal

değil, yasal veya hatta çoğu zaman yasa-altı düzenlemelerle kotarıl­

maya çalışıldı. Yine bunlar genellikle uluslararası standartların dışın-

da kaldı. En önemlisi de, mevcut yapılanma tarzı çerçevesinde insan

hakları birimlerinin işleyişleri engellendi” (ss. 108-109).

Anayasa tartışmalarının tekrar gündemimizde birinci sırayı ala-

cağı şu günlerde Fazıl Sağlam’ın yaptığı değerlendirme son derece