

60
Kadının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmeler ve Türkiye’nin Konumu
sinde düzenlenmesi, eşler arası eşitliğe, kadının ev içi emeğini ‘değer’
olarak dikkate alan bir anlayışla yaklaşıldığını göstermektedir. 2003
yılında yapılan İş Kanunu değişikliği ile ‘eşit davranma’ ilkesi kabul
edilmiş; işyerinde cinsiyete dayalı ayrımcılık yasaklanmış, hamilelik
ve doğum nedeniyle işten çıkarma gibi çalışma hayatında sık rastla-
nabilen kadın hakları ihlallerini önlemeye yönelik bazı düzenlemeler
getirilmiştir. 2005 yılında Yeni Türk Ceza Kanunu’nun kabulüyle ka-
dın birey olarak kabul edilmiştir; cinsel suçların toplumsal düzen ve
genel ahlaka karşı suçlar olmaktan çıkarılıp, kişiye karşı işlenen suçlar
olarak kabul edilmesi kadınlar açısından önemli farklar yaratacak bir
bakış açısı değişikliğine işaret etmiştir.
Temel kanunlar açısından ana hatlarıyla değinilen bu değişik-
likler ve son yıllarda diğer pek çok yasada görülen benzer örnekler,
uluslararası hukuk düzenlemeleriyle uyumlu ve çağdaş uluslararası
standartlara uygun değişikliklerdir. Ne var ki, Türkiye’de yasal re-
formlarla gelişen hukuki çerçevenin kadınların insan haklarının ko-
runup geliştirilmesi açısından mükemmel ya da eksiksiz, hatta yeterli
uygulamaları beraberinde getirdiğini söylemek mümkün değildir.
CEDAW’ın kabulü şüphesiz hukuki çerçevenin kadınların insan hak-
ları lehine geliştirilmesinde gerçek anlamda itici bir güç olmuştur.
Ancak hukuki çerçevenin uygulamada gerçek anlamda yaşam bul-
ması, ataerkil değer yargıları ve uygulamaların süratle yok edildiği
bir kültürel dönüşüme ihtiyaç göstermektedir. CEDAW çerçevesinde
belirlenen çağdaş uluslararası standartların ülkemizin kadınlarının
‘gerçekten’ kullanabildikleri hakları tanımlar hale gelmesinde, toplu-
mumuzda çağdaş cinsiyet eşitliği ilkesinin yerleşmesinde başta siyasi
iradenin bu yöndeki çabası, yine sivil toplum ve yargı sisteminin kat-
kısı ve denetimi önemlidir. Kadın kuruluşları, barolar, meslek odala-
rı, toplumsal cinsiyet eşitliği için hareket eden platform ve oluşumlar
gibi sivil toplum kuruluşlarının katkısı olmaksızın uluslararası stan-
dartların toplumun kamusal bilincine taşınması mümkün değildir.
Ayrıca yargı sisteminde yer alan kişilerin (hakim, savcı, avukatlar)
başta CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi olmak üzere uluslararası stan-
dartlar konusunda tam bilgi sahibi olmaları, yasal kural ve süreçleri
bu tür uluslararası düzenlemeler ışığında yorumlayıp uygulamaları
olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Zira kadınların insan haklarına iliş-