

Türbanlı Yargıç Olur Mu?
414
nimsemiştir. Bu anlayışa bağlı olarak Anayasa Mahkemesi, bir kararın-
da, avukatın başörtülü olarak duruşmaya katılmasının engellenmesine
yönelik uygulamanın din ve vicdan özgürlüğü ile ayrımcılık yasağını
ihlal ettiği sonucuna ulaşmıştır.
‘Hak eksenli’ olarak nitelenen bu yak-
laşımın eleştirilecek birçok yönü bulunduğu kuşkusuzdur.
Biz, avu-
katların duruşmalara başörtülü olarak girmelerinin de adil yargılama
ilkelerine ve tarafsız yargılama sürecine aykırı olduğu görüşündeyiz.
Ancak,
Anayasa Mahkemesinin eleştirilen bu yeni yaklaşımı dahi,
‘özel statüye’ sahip olarak ‘yargılama’ görevini yerine getiren bir
‘yargıç’
için
‘esneklik’ sağlayacağı
şeklinde
değerlendirilemez.
Çün-
kü
Anayasanın 24. Maddesinde belirtilen yasakları istismar edeme-
yecek ‘kimse’ler arasında hiç kuşkusuz yargıçlar önde gelmektedir.
Yargıçların, görevlerini mahkemelerin bağımsızlığı esasına göre
yerine getirecekleri bir anayasal kural olarak belirlendiğinden, hakim
tarafsızlığının ön koşulu olan bağımsızlığın sağlanabilmesi için yar-
gıcın görevini yaparken, kendisini, inancına ( dini esaslara) göre dav-
ranmaktan alıkoyması gerekmektedir.
Yargıç, inancının değerlerine
göre değil, anayasal düzen kurallarına göre davranacağını bilen /
bilmesi gereken birisidir.
Bilindiği üzere, hukuk kurallarını yorumlama imkanına herkes
sahip olmakla birlikte, geçerli yorumun mahkemelerce yapılacağı hu-
kuk devletinin bir gereğidir. Aynı şekilde mahkeme kararlarının dev-
leti ve herkesi bağlayacağı bir Anayasa kuralıdır (m.138/son). Ancak
son yıllarda, özellikle 2010 Anayasa referandumuna bağlı olarak, yargı
sisteminin tümüyle yeniden yapılandırılarak siyasal iktidara bağlan-
masından sonra, yüksek mahkemeler, mevcut siyasal iktidarın dinsel
ve siyasal görüşlerine ‘paralel’ karar ve içtihatlar üretmeye başlamıştır.
Türban yasağı ile ilgili Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları da
bu süreç sonucunda değişmiştir.
Laiklik ilkesi,
özgürlük adına,
yar-
gısal yorum yoluyla oldukça törpülenmiştir. Ancak, yargı yetkisi-
nin kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM)
Türkiye ile ilgili olarak laiklik konusunda verdiği kararlarında
herhangi bir değişiklik olmamıştır.
AİHM kararlarında; laiklik il-
kesinin, kamu hizmetinin tarafsızlığını sağlama ve kamu düzenini
koruma amaçlı olduğu belirtilmekte, türbanın, eşitlik ve ayrımcılık
yapmama davranışıyla kolayca bağdaştırılamayacak bir simge olduğu
vurgulanmaktadır.