

TBB Dergisi 2016 (127)
Recep DOĞAN
117
kün değildir. Kadının üreme hakkı ve özgürlüğüne ilişkin olarak dev-
letlerin ve iktidarların tutumunu ise öncelikle takip ettikleri nüfus
politikaları belirlemektedir. Dolayısıyla kadınları daha az ya da daha
fazla çocuk doğurmaya davet eden nüfus politikaları kadının üreme
hakkı ve özgürlüğü üzerinde bir baskı aracına dönüşmüştür.
Kürtajın yasaklanması gibi uygulamalar ile kadınların üreme ko-
nusunda serbestçe seçimyapma hakları ellerinden alınmakta, kadınlar
“üreme hakkı” ve politikası söz konusu olduğunda adeta “devlet malı”
muamelesi görmektedir. Bununla beraber nüfus politikalarına uygun
olarak şekillenen çocuk düşürme ve düşürtme suçları kadının üreme
hakkı üzerinde etkisini fazlasıyla hissettirmektedir. Nitekim Avrupa
ülkelerindeki ortalama 12 haftalık yasal kürtaj süresi, Türkiye’de 10
hafta ile sınırlandırılmış bulunmaktadır. Evli kadının gebeliğinin son-
landırılması için kocasının izninin aranması ile kendi görüşlerini ser-
bestçe oluşturma olgunluğuna erişmiş çocuklarda çocuğun yanında
velisinin ya da vasisinin izninin aranması, ulusal ve uluslararası dü-
zenlemelere aykırılık teşkil etmektedir. Gebeliğin sonlandırılmasına
ilişkin iş ve işlemler, 18.12. 1983 tarihli “Rahim Tahliyesi ve Sterilizas-
yon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük” hü-
kümleri doğrultusunda yürütülmekte, belli konularda Tüzük ihtiyaca
yanıt vermemektedir.
On haftayı geçen gebeliklerin yasal bir şekilde sonlandırılması
için belirlenen tıbbi zorunluluk hallerine ilişkin hastalık ve sakatlıklar
listesi, Tüzük’te muğlak bir şekilde düzenlenmiş bulunmakta, özellik-
le ağır engelli olarak doğacağı tespit edilen çocuklar yönünden on haf-
tayı aşan gebeliğin sonlandırılıp sonlandırılamayacağına ilişkin belir-
sizlikler devam etmektedir. Özel bir cezasızlık hali olarak Türk Ceza
Kanunu’nun 99/6 maddesinde düzenlenen suç sonucu oluşan gebelik-
lerde, gebeliğin sonlandırılmasına ilişkin olarak, kadının mağduru ol-
duğu bir suç nedeniyle gebe kaldığının tespitinin kim tarafından nasıl
yapılacağının belli olmaması, bu maddeyi işlevsiz hale getirmektedir.
Tüm bu nedenlerle, öncelikle Tüzük yeniden gözden geçirilerek
güncellenmeli, kadınların ücretsiz ve yasal kürtaja erişmesinin önün-
deki engeller kaldırılmalı, Türk Ceza Kanunu’nun 99/6 maddesinin
etkili bir biçimde uygulanması için gerekli düzenlemeler yapılmalı,
kadının üreme hakkı üzerinde nüfus politikaları ile oluşturulan doğ-
rudan ve dolaylı baskılar kaldırılmalıdır.