

TBB Dergisi 2014 (115)
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
511
kaçırma vakalarını karmaşık ve çözülmesi zor bir hale getirmektedir.
Bu bağlamda, Lahey Sözleşmesi en basit ifadeyle, kanuna aykırı
olarak yeri değiştirilen veya taraf devletlerden birinde alıkonulan ço-
cuğun ivedi olarak iadesini gerektirmektedir. Bu açıdan acil iade pro-
sedürü, belirtilen eylemlerden önceki mevcut durumun tesis edilmesi
ve eylemi gerçekleştiren ebeveynin bu durumun sağladığı avantajlar-
dan mahrum bırakılması amacıyla tasarlanmıştır.
Sözleşmedeki temel kural, hukuka aykırı olarak yerinin değişti-
rildiği veya alıkonulduğu tespit edilen çocuğun derhal iadesi olmakla
beraber, Sözleşme kapsamında iade kararlarının bir dizi istisnası bu-
lunmaktadır. Ancak bu istisnalar sınırlı sayıda olup, iade sürecinde
yetkili idari veya yargısal organlar tarafından genişletilmeleri müm-
kün değildir. Bir başka ifade ile, belirtilen istisnai haller dışında, yetki-
li organlar tarafından çocuğun acilen iadesine karar verilmesi bir zo-
runluluktur. Sözleşme, bu istisnaların koruma hakkının esasına dair
bir araştırma yapılması olanağını vermediği hususunda da oldukça
nettir. Zira çocuğun üstün menfaatine ilişkin değerlendirmeyi yapma-
sı uygun olan makam, mutat mesken devleti yargı makamlarıdır. An-
cak belirtilen hususlarda, hem Neulinger hem de Raban kararlarında
AİHM’in, Lahey Sözleşmesi’ni isabetli şekilde yorumlamadığı görül-
mektedir. Sözleşme’nin Türkiye uygulaması açısından en önemli sorun
da tam bu noktada yaşanmaktadır. Sözleşme hükümleri kapsamında
da değindiğimiz üzere, Sözleşme, iade sürecinde koruma hakkının
esasına ilişikin değerledirme yapılamayacağını ve bu konuda karar
verilemeyeceğini açıkça ifade etmektedir. Sözleşmenin belirtilen hü-
kümleri karşısında, 5717 sayılı Kanun’un 14. maddesi uyarınca, çocu-
ğu Türkiye’ye kaçıran tarafın aynı zamanda Türkiye’de velâyet dâvası
açması durumunda, mahkemenin çocuğun iadesi meselesini bekletici
sorun olarak nitelendirmesi ve dâvanın esasına ilişkin bir karar ver-
memesi gerekmekte olup, koruma hakkının esasına ilişkin dava, iade
davasının sonuçlanmasını müteakip, kesinleşmiş bu karar da nazara
alınarak sonuçlandırılmalıdır. Buna rağmen Türkiye’ye yöneltilen iade
ile ilgili süreçlerde sıklıkla, velâyet dâvası ile çocuğun iadesine ilişkin
taleplerin birleştirilerek incelendiği görülmektedir
95
.
95
Bkz. Altuntaş, s.235.