

Yargısal İmajımız Yargı Faaliyetleri Sırasında “Oturarak Konuşmaya” Dair Bir Deneme ve ...
322
UYGULAMA; “YARGIDA TARAFLARIN BEYANLARININ
ALINIŞ ŞEKLİ” VE KRİTİĞİ:
I- Yargısal faaliyetler sırasında İnsanlar
“ayakta”
konuşmaktadır.
Şöyle ki;
a - Cumhuriyet savcılığınca yürütülen soruşturma aşamasında ve
Savcılık huzurunda genellikle vekil, müdafi, şüpheli, tanık, bilir-
kişi, mağdur veya müşteki,
b - Mahkemelerdeki yargılama aşamasında ve hâkim huzurunda da
vekil, sanık, tanık, bilirkişi, mağdur, müşteki, davacı, davalı, mü-
dahil, veli, vasi, kayyum, v.s. sıfatlarıyla,
İfade vermekte, sorgulanmakta, beyanda bulunmakta, görüş veya
mütalaa serdetmekte ve en genel deyimle
KONUŞMAKTADIR.
Tüm bu şahısların hakim-savcı huzurunda dinlenmeleri sırasında nasıl
duracakları, ne şekilde ifade verecekleri ve konuşacakları hususunda mevzua-
tımızda somut bir düzenleme mevcut değildir.
Buna karşın Türk yargısında örfi olarak uygulanan belki de katı bir
teamül olarak nitelenebilecek bir tatbikatın varlığı ise tartışmasızdır. O
ise konuşan veya dinlenen her kim olursa olsun
“ayakta”
ve
“düzgün
durarak”
konuşma zorunluluğudur.
Her ne kadar kişilerin sıfatı ne olursa olsun ayakta ifade vermeleri,
sorgulanmaları veya beyanda bulunmalarına dair açık bir yasal dü-
zenleme yok ise de bugün itibarıyla Türk yargısında yaygın uygulama
kişilerin genellikle ayakta tutularak konuşması ve ayakta dinlenmesi
esası üzerine kurulmuştur. Bu uygulamanın nitelendirilmesi gerekirse
en iyimser yorumla bunun Türk yargısında
“yargısal bir teamül-gele-
nek”
olduğudur. Kıdemi düşük hakim-savcının kıdem ve yaşça büyük
meslektaşına
“abi”
şeklindeki hitabı, bayan meslektaşlarımıza nezake-
ten öncelik verilmesi gibi bu husus da yargısal teamül olmanın yanı
sıra bir fiili (de facto) durumdur.
II- Esasen bugün itibariyle evrensel boyutta insanlığın geldiği aşama
ve Türk milletinin ulaştığı kültür ve medeniyet seviyesi dikkate
alındığında bu uygulamanın ‘yasal’, ‘hümanist’, ‘medeni’, ‘tıbbi’,
“bilimsel” ve “kültürümüze uygun” olmadığı aşikardır.