Previous Page  33 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 33 / 405 Next Page
Page Background

32

Ötanazi Hakkına Dair Genel Bir Değerlendirme

Bu bağlamda “ötanazi” konusunda değerlendirme yapmaya baş-

larken; yaşamanın ve yaşama hakkının, yaşamak bir haksa ölmenin

de bir hak olup olamayacağının, ölme hakkının başrol oyuncusu olan

intihar olgusunun ne olduğunun, nerden geldiğinin, insanlık ve dev-

letler açısından neler ifade ettiğinin tartışılmasının, bu konu hakkında

bir sonuç ortaya koymak kadar önemli olduğu açıktır.

İnsanoğlunun dünya üzerindeki faaliyetlerinin tamamına yaşam

dediğimizde, bu faaliyetleri sürdürebilmesi için gene insanoğlundan

almak zorunda olduğu belli haklar ortaya çıkmaktadır. Burada akla

gelen ilk hak da var olabilmek için “yaşama hakkı”dır. Temel haklar

tabirinin, “temel” kısmı bu bakımdan gerçekten önemlidir. Çünkü var

oluştan beri insana has özellikler bu tabirin alt başlıklarının en önem-

lilerinde yerini almaktadır. Yaşama hakkı da bu hakların en önünde

yerini alır. Zaten hakkın bir kişi ya da herhangi bir canlıya verilmesi-

nin bir anlam ifade edebilmesi için yaşam denen hakikatin var olması

kaçınılmazdır.

İnsan doğası gereği dünyaya geldiği günden beri sürekli diğer in-

sanlarla bir mücadele içerisinde olmuştur. Klanlar, aileler, kabileler…

Derken süreç devletin ortaya çıkmasına neden olmuş ve toplum dü-

zeninin koruyucusu olma şiarı çerçevesinde devletler ve onları yöne-

tenler ortaya çıkmıştır. Hak meselesinde de devletin var oluş amacının

önemli olduğu açıktır. Çünkü bir önceki paragrafta belirtildiği gibi;

dünyaya gelmekle kazanmış olduğumuz şey biz insanların hakları ol-

makla birlikte, hiçbir kişi ya da kurumun inisiyatifine bırakılacak da

bir konu değildir. Ancak bugün modern olarak adlandırılan ve en iyi

yönetim biçimi olarak sunulan demokrasiye sahip devletlerde dahi,

insana ait olan “yaşam hakkı”nın her platformda belirtilmesi adata bir

zorunluluk halini almıştır. Şüphesiz bu durumun ortaya çıkmasına

neden olan birçok sebep mevcut olsa da 21. yüzyılda yaşam hakkına

yönelik bu “verme” olgusunun değişeceği söylenebilir. Çünkü bir oto-

rite ya da sistemin adeta kendisini var eden insana, “yaşam”ı bir hak

olarak sunması ilk bakışta fark edilmese de içerisinde birçok çelişki

barındıran bir durumdur. Aslında çelişkinin kaynağını “yaşam”a dair

felsefi anlayış ile sonradan bir takım olaylar neticesinde “yaşatma” ga-

yesinin ortaya koymuş olduğu kavramsal kalıpların oluşturduğunu

söylemek çok da yanlış sayılmaz.