Background Image
Previous Page  367 / 441 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 367 / 441 Next Page
Page Background

Yargıtay Kararları

366

tirebilecektir. Halbuki ‘davasız yargılama olmaz’ ilkesi gereğince ‘iddianame’

yargılama evresine geçilmesini sağlayan ve ceza davasının sınırlarını çizen

temel belgedir. Nitekim ceza hukuku sistemimizde iddianamenin düzenlen-

mesine birtakım önemli sonuçlar bağlanmış olup, iddianame düzenlenmesi ile

dava zamanaşımının kesilmesi (TCK md. 66/2-c) bunlardan birisidir. Bura-

dan hareketle, iddianamenin düzenlenmesi ile dava zamanaşımının kesilmesi

kabul edilmesine rağmen, dava açma süresinin iddianamenin düzenlenmesine

bağlı saymayıp, başka kriterler aramak hukuk sistemimizde uygulama birliği-

ni bozabilecek sonuçların doğmasına neden olabilecektir.

6. Basın Kanunundaki Dava Açma Süresinin Amacı ve Niteliği:

Basın Kanununda düzenlenen dava açma süreleri, basın suçlarının yar-

gılanması usulünde sürat ilkesinin göz önünde tutulması nedeniyle kanun

koyucu, basın olgusunun özelliği nedeniyle basın yoluyla işlenen suçlar-

da dava açılmasını hak düşürücü süreye tabi kılmıştır. (Sulhi Dönmezer,

Matbuat Suçları, Matbuat Kanununa Göre Suçlar, Müeyyideler, Yargı-

lama Usulü, İstanbul 1946, s.155-158. Çetin Özek, Türk Basın Hukuku,

İstanbul 1976, s. 707). Kanun koyucunun dava açmayı kısa sürelerle sınır-

landırmasındaki amaç, yapılan haber dolayısıyla uzun zamanaşımı süreleri

boyunca basının cezalandırılma baskısı altında kalmasının engellenmesidir.

Dava açma süresinin getirilmesindeki temel amacın bu olmasına karşılık,

dava açma süresinin başlangıcı yönünden Kanunun 26/2. maddesi ile geti-

rilen ve dava açma süresini zamanaşımı süresine kadar uzatan norm, basın

suçlarının kısa dava açma sürelerine tabi tutulması ilkesiyle bağdaşmamak-

ta oluşu nedeniyle eleştirilmektedir. (İhsan BAŞTÜRK: Basın Kanununda

Kimlik Açıklama Yasağına Aykırılık Suçu, TBB Dergisi, Ocak-Şubat 2010,

Sayı 86, s. 159.) Sonuç olarak, Basın Kanununun getirdiği sürelerin mutlak

süreler olmadığı, istisnalarını -hem de yoğun biçimde- kendi içinde barın-

dırdığı görülmektedir.

Belirtilen dava açma süresinin ‘hak düşürücü süre’ niteliğinde olduğu

hem doktrinde hem de Yüksek Yargıtay kararlarında kabul edilmekte (Yar-

gıtay 4. CD’nin 28.11.2007 tarihli ve 2007/7328 E.-2007/10102 K. sayılı ve

yine 04.03.2009 tarihli ve 2008/20551 E. 2009/3996 sayılı kararları gibi…)

ve bu süreler içinde kamu davasının açılması zorunluluğu ise ‘yargılama

şartı’ olarak görülmektedir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 03.12.2008 tarihli ve

2007/5669 E. ve 2008/21602 K. sayılı ve 13.05.2009 tarihli ve 2007/11100 E.

ve 2009/9266 K. sayılı kararları).