Background Image
Previous Page  226 / 505 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 226 / 505 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2013 (105)

Ümit Süleyman ÜSTÜN

225

faiz ödüyorsa, devletin de ona o oranda ödemesi gerektiği ifade edil-

mektedir

164

. Gerçekten de mükellefe iadede gecikme faizinden daha

düşük oranlı tecil faizinin uygulanması, mükellefin uğradığı zararla-

rın tam olarak karşılanamaması sonucunu doğurması mümkündür.

Tecil faizinin uygulanması belki kamu yararı gerekçesi ile savunulabi-

lir. Ancak kanaatimce, kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki den-

ge, mükellefe de gecikme faizinin uygulanmasını gerektirmektedir. O

mükellefin de aynı zamanda vergi dairesinin adeta bir müşterisi niteli-

ğinde olduğunun ve onun zarara uğramasının da ileride devletin ver-

gi alacaklarını olumsuz olarak etkileme potansiyelinin bulunduğunun

da dikkate alınması gerekir. Bu değerlendirmeler yapıldığında mükel-

lefin alacaklarına da gecikme faizinin uygulanmasının, kamu yararı ile

bireysel yarar arasında olması gereken dengeye uygun olduğu sonucu

ortaya çıkmaktadır.

Tecil faizinin çok düşük olarak belirlenmesi mümkündür. Bu ih-

timal de mükellefin zararının tam olarak karşılanamayacağını göster-

mektedir. Hatta mevcut durum dahilinde bile, aradan geçen zamanın

uzunluğu ve iade edilecek alacak miktarının büyüklüğüne bağlı ola-

rak, tecil faizi mükellefin uğradığı zararları tam olarak karşılayama-

yabilir. Bu durumda, VUK’un mevcut 112/4-5. maddesine rağmen,

mükellef ayrıca açacağı bir tam yargı davasıyla, kendisine iadede uy-

gulanan tecil faizi ile karşılanamayan zararlarını ayrıca talep edebilir.

Bu durumda da mahkemeler, mükellefin tecil faizinin uygulanmasına

rağmen karşılanamayan zararının karşılanmasına hükmedebilir. Bu

halde ise, gecikme faizi ile tecil faizi arasındaki fark kadar ayrıca taz-

minata karar verilebilecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin kararında AİHM kararına atıf yapılmış-

tır. AİHM kararları incelendiğinde, mükellefe iadede faiz uygulan-

maması, düşük faiz uygulanması, iadenin kısım kısım yapılması gibi

hallerin mükellefin hukukî durumunu zedelediği, mülkiyet hakkına

aykırılık teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin AİHM

kararlarına atıf yapması önemli bir gelişmedir. Muhtemel hukuka ay-

kırılıkların engellenmesi, adaletin sağlanabilmesi için olumludur. An-

cak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları olmasaydı dahi,

hukuk devleti ilkesi gereğince kişilerin zararlarının tazmin edilebilme-

164

ÜZELTÜRK, s. 136.