

Aydınlanma ve Ceza Hukuku
60
Stoa Okulu’nda köklerini bulan Aydınlanma felsefesinin tohum-
larının aslında
Rönesans
döneminde atıldığı söylenebilir. Bir anlam-
da Rönesans, Aydınlanmanın habercisi gibidir. Rönesans, 15. ve 16.
yüzyıl İtalya’sında yaşanmış bir dönem olup, Antik Yunan ve Avrupa
arasındaki düşünsel ve kültürel bağın yeniden kurulduğu, böylelikle
de
hümanizmin
ortaya çıktığı, matbaanın bulunmasıyla bilginin hızla
geniş kitlelere yayıldığı (Aydınlanmayla birlikte bilgi metalaşacak-
tır), zamanın görece özgürlükçü bu ruhu sayesinde sanat eserlerinin
yaratımında büyük bir artışın olduğu ve aynı Aydınlanma Çağı gibi
beklenmedik ve ani değişimlerin yaşandığı bir çağdır.
10
Bu radikal ve
keskin değişimin yaşandığı dönemin sonlarına doğru karşımıza üç
düşünür çıkmaktadır: Descartes, Grotius ve Hobbes.
Rene Descartes (
1596-1650
), algılama ve düşünme üzerindeki far-
ka dikkat çekerek, kesin olarak bilinebilecek bir bilgi olup olmadığı-
nı sorgulayacak, bu sorgulaması sırasındaysa nesnel ve mantıksal bir
şüpheyi yöntem olarak kullanacaktır. Decartes, şüpheciliği sayesinde
en sonunda sadece kendi düşüncelerinden emin olabilmiş ve “
cogito
ergo sum
” deyişini söylemiştir.
11
Decartes’in düşüncelerinin etkisiyle
Aydınlanmacılar, insan aklını küçümseyen Stoa okulundan ayrılacak-
lardır. Decartes’in düşünceleriyle birlikte, insanın varoluşunun kanıtı
kendi düşünceleri olmaktadır. Böylece, Descartes, bilinçli, madde dışı
bir öze sahip olan insanı ve onun aklını, yani “bireyi” öne çıkartarak,
Rönesans’ın hümanist düşünce akımlarına ve ardılı Aydınlanmacılara
yön veren en önemli kişi olmuştur.
12
Aynı zamanda, Decartes, modern
10
Bu dönemde bir yandan buluşlarıyla Kilise’nin dogmalarını çürüten Copernicus,
Galileo ve Kepler bilimsel keşiflerini yapmış, Kilise’nin inandırıcılığını sarsmış,
buna karşılık Kilise tarafından acımasızca baskı görmüşlerdir. Modern bilim on-
larla başlatılmaktadır. Yine, aynı dönemde, gökbilimci ve felsefeci G. Bruno kilise-
ye muhalefet ettiği için engizisyon mahkemelerince yakılmasına karar verilmiştir.
1492’de Amerika keşfedilmiş, bu dönem ve sonrasında coğrafi keşifler yapılırken
bir yandan ilk defa ayak basılan yerlerin yerli halklarıyla tanışılmaya başlanmış
ve bir yandan da gidilen yerler yağmalanmıştır. Böylelikle insanın iki ayrı yüzü,
barış içinde yaşayan ilkel yerliler ve onları yağmalayan vahşi Avrupalı imgele-
minin sonraki düşünürleri etkilediği kanaatindeyiz. Özellikle, tabii hukuk okulu-
nun, dayanaklarından birini oluşturan “insanların doğal durumu” hipotezlerinde
bunun net bir şekilde gözlemlenebileceğini düşünüyoruz. (bkz. Dorinda Outram,
Aydınlanma, Dost Kitabevi, Ankara, 2007)
11
Decartes, Yöntem Üzerine Konuşma, Çev. Afşar Timuçin, Bulut, İstanbul, 2010,
s.21
12
Niyazi Öktem/ Ahmet Ulvi Türkbağ, Felsefe, Sosyoloji, Hukuk ve Devlet, Der
Yayınları, İstanbul, 2003, s.138 vd.