Previous Page  410 / 545 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 410 / 545 Next Page
Page Background

409

TBB Dergisi 2017 (128)

Hasan DURSUN

beral veya kapitalist politikalardan bir an önce vazgeçilerek

148

sosyal

devlet ilkesi doğrultusunda sosyal haklar

149

tanıyan yeni politikalara

geçilmeli, daha somut bir deyişle, sosyal piyasa ekonomisi ve devletin

ekonomi ve çalışma yaşamına etkin bir şekilde “karışımı” (müdaha-

148

Aslında kapitalist düzen yaşamın gerçekleri ile bağdaşmadığı için ölmüştür. Sana-

yi devrimi koşullarında yaşanmış olan acı deneyler, klasik liberalizmin temelinde

yatan varsayımları bütünüyle çürüterek söz konusu öğretinin savunmuş olduğu

temel ilkelerin gerçek yaşam ile bağdaşmadığı ve kendiliğinden işlediği varsayı-

lan yasaların ekonomiyi en iyi bir biçimde düzenlemediğini ortaya çıkarmıştır.

Daha somut bir deyişle, sanayi devriminin yarattığı çalışma koşullarında işçi sınıfı

boğaz tokluğuna çalıştırılarak adeta kırılmıştır. Bu dönemde işçiye verilen ücretin

düşüklüğü olağanüstü boyutlara ulaşmış, yeterli beslenememe nedeniyle o güne

kadar bilinmeyen birçok hastalık ortaya çıkmıştır. Yine bunun gibi devlete bir

yapmama borcu yükleyen klasik hak ve özgürlüklerin kişilerin mutluluğunu ve

gerçek anlamda özgürlüğünü sağlamaya yetmediği, işçilerin ödediği ağır bedel

sonucu anlaşılmıştır. Gerçekten de liberal-bireyci öğretinin tanımış olduğu hak ve

özgürlükler, kişiyi içerisinde yaşadığı toplum ve maddi koşullardan soyutlayarak

ele almaları nedeniyle bütünüyle kuramsal bir nitelik taşımış, içerikten yoksun

olarak adeta boş bir kalıba dönüşmüşlerdir. Bu gerçekler ışığında klasik liberaliz-

min kaçınılmaz bir biçimde sona erdiği ortadadır. Krş. Süzek, s. 9, 12-13. Klasik li-

beralizmin günümüzdeki uzantısını neo veya yeni liberalizm oluşturduğuna göre

bunun da ölmüş olduğu açıktır.

149

Aslında sosyal devlet ilkesi ve bu ilke doğrultusunda kişilere sosyal haklar tanın-

ması çağcıl yaşamın bir zorunluluğudur. Gerçekten de Süzek’in belirttiği üzere,

kişilerin kendilerine tanınan haklardan tam ve eşit olarak yararlanmalarını sağ-

lamak amacıyla devletin edilgen rolünü bırakarak, ekonomik ve sosyal yaşama

karışması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu zorunluluk, XIX. yüzyılın ortalarında

başlayan ve günümüze kadar giderek hızlanan bir biçimde insan hakları kavra-

mının içeriğinde ve sosyal yönde bir gelişmeye yol açmış, başlangıçta işçiyi koru-

maya ilişkin ilk yasalar ve iş mevzuatının oluşumuyla başlayan bu evrim giderek

herkese “sosyal haklar” tanınmasını amaçlayan bir ideale dönüşmüştür. Gerçek-

ten de insan hakları bildirgelerinde ve anayasalarda klasik hak ve özgürlükler lis-

tesine sosyal hakların eklenmesine tanık olunmuş, devlet ise o güne değin üzerine

almadığı yeni görevler yüklenmiştir. Devlet artık toplumdaki sosyal ve ekonomik

olaylar karşısında tarafsız kalmamış, sosyal haklar, devlet tarafından yerine geti-

rilmesi gerekli ödevler yaratarak onu olumlu bir edim ve davranışta bulunmaya

zorlamıştır. Bunun sonucunda devlet, klasik hak ve özgürlüklerden farklı olarak

bir yapma borcu altına girmiş, yurttaşları yoksulluk ve güvensizlik duygusundan

kurtarmak için ekonomik ve sosyal yaşamı düzenlemiş, onlara insanca yaşama

koşulları sağlamak amacıyla gerekli önlemleri almış, böylelikle kişiler toplumun

üyesi olarak devlete karşı isteme hakları elde etmişlerdir. Bu bağlamda sosyal

devlet, hukuk devleti ilkesinin korumuş olduğu hak ve özgürlükleri yadsımamış-

tır. Tam aksine, klasik hak ve özgürlüklerin devletin müdahalesi olmadığı tak-

dirde kuramsal kaldığı gerçeği karşısında, bunları daha etkili hale getirmeyi ve

herkesin yararlanmasını sağlayacak koşulları oluşturmayı amaçlamıştır. Sosyal

devlet dizgesinde, sosyal haklar, klasik hak ve özgürlüklerin yerine geçmek için

değil, onları tamamlamak, birlikte, olumlu bir senteze ulaşmak için öngörülmüş-

tür. Fazla bilgi için bkz. Süzek, s. 13-14.