Previous Page  208 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 208 / 405 Next Page
Page Background

207

TBB Dergisi 2017 (131)

Müzeyyen EROĞLU DURKAL

Bilindiği üzere İYUK m. 3/d hükmü gereğince, tam yargı davala-

rında uyuşmazlık konusu miktarın dava dilekçesinde gösterilmesi zo-

runludur. Ve zarara uğrayan kişi de dava dilekçesinde göstermiş oldu-

ğu bu miktarla bağlıdır. Hukuki sorumluluğu sabit olan idarenin, hak

ihlali nedeniyle uğranılan gerçek zararı tazmin etmesi sağlanamadığı

sürece etkili bir hukuka uygunluk denetiminden söz etmek mümkün

değildir. Kişinin dava açtığı tarih itibariyle zararını tam olarak bilebil-

mesi her olayda mümkün değildir.

1602 Sayılı AYİM 46/4 ve 2577 Sayılı İYUK 16/4 fıkralarına 6459

sayılı Kanun ile eklen hüküm ile tam yargı davalarında dava dilekçe-

sinde belirtilen miktarın, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksi-

zin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya

mahsus olmak üzere artırılabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu dü-

zenleme ile bu konudaki sıkıntılar bir nebze de olsa hafiflemesine rağ-

men, tamamen ortadan kalkmış değildir. Kanaatimizce, dava açıldığı

sırada zararın tam olarak belirlenmesinin mümkün olmadığı durum-

larda, uyuşmazlık konusu miktar belirtilmeden dava açılabilmesine ve

yargılamanın her aşamasında, net zarar ortaya çıktıktan sonra talep

sonucunun belirlenmesine imkân sağlanması gerekmektedir. Bu ko-

nuda benimsenebilecek bir diğer çözüm yolu da idari yargı yerlerinin,

2577 sayılı İYUK’un 3/d maddesinde yer alan hüküm nedeniyle, dava

dilekçelerinde zorunlu olarak gösterilen tazminat miktarıyla bağ-

lı kalmadan, hüküm tarihi itibariyle belirlenen gerçek zararı tazmin

edebilir. İYUK’da buna engel teşkil edebilecek kanuni bir düzenleme

bulunmadığı gibi re’sen araştırma ve inceleme ilkesi gereği böyle bir

uygulama yargı içtihatlarıyla geliştirilebilir. Bu şekilde hak ihlallerinin

de önüne geçilmiş olacaktır.

Diğer sorun olan manevi tazminat taleplerine faiz uygulanması

konusuna gelince; bu konuda yargı kararları arasında birlik olmadığı

görülmekle birlikte son yıllarda verilen kararlarda manevi tazminat

taleplerine faiz uygulandığı görülmektedir. Manevi tazminatın pa-

rasal olarak ifade edilmesi kanaatimizce ona faiz yürütülmesini de

zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminata faiz yürütülmesi hakkındaki

Danıştay içtihatlarındaki son yıllarda görülen değişme işaretlerinin

olumlu bir gelişme olduğu düşüncesindeyiz. Sonuçta manevi zarar

karşılığı olarak tazminata hükmedilebildiğine göre, hükmedilen bu

tazminata faiz yürütülmesi de gereklidir. Zararın tazmini için dava