Previous Page  575 / 685 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 575 / 685 Next Page
Page Background

574

Sınai Mülkiyet Kanunu ve Yargıtay Uygulamasında Marka Hukukunda Tazminat

istikrardan bahsedilemez. Gerçekten fikri mülkiyet haklarının soyut

haklar olmaları hasebiyle marka değerini belirlemek, marka sahibinin

ve markanın uğradığı zararı somutlaştırmak kolay değildir. Bunun

yanı sıra kanunda yer alan fiili zarar, yoksun kalınan kazanç, manevi

tazminat, itibar tazminatı gibi iç içe geçmiş tazminat türlerini ayrıştır-

mak işin doğası gereği bazen çok zordur. Yargıtay kararlarında yek-

nesaklığın sağlanamaması ve hükmedilen tazminat türlerinin yeterin-

ce gerekçelendirilmeden genel ifadelerle geçiştirilmesinde bu sayılan

sebepler etkili olmuştur. Ancak marka hukukunda en sık karşılaşılan

markaya tecavüz sonucu tazminat isteminin önemi de göz önüne alın-

dığında, her kararın hukuki alt yapısının net olarak ortaya konulması

gerekir.

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte marka

hukukunda tazminat ile ilgili bazı değişikler yaşanmıştır. Örneğin 556

sayılı KHK’nın kaleme alınış tarzından doğan, maddi tazminatın ku-

sursuz sorumluluk olup olmadığı tartışması SMK ile sona erdirilmiş-

tir. Marka hakkının ihlalinde tazminat sorumluluğunun klasik kusur

sorumluluğu olduğu açıklığa kavuşturulmuştur. İtibar tazminatı ba-

kımından sorumluluk şartları genişletilerek daha net ifadelerle belir-

lenmiştir. Yoksun kalınan kazancın hesaplanması usullerinde “marka-

nın kullanılması” ibaresi kaldırılarak tazminat hesabının kolaylaşması

amaçlanmıştır. Bu sayede artık hammadde ve satış maliyetleri gibi

işin doğası gereği oluşan giderler tecavüz yoluyla elde edilen gelirden

mahsup edilmeye devam edilecekken, muhasebe ve personel giderleri

gibi genel ve işletmesel masraflar ile reklam masrafları kazançtan dü-

şürülmeyecektir. Böylece daha yüksek tazminat miktarlarına hükmet-

me imkânı doğmuştur. Tüm bu değişiklikler olumlu olarak görülebilir.

Kanunda marka hukukunda manevi tazminatın şartları ve kriter-

leri hakkında herhangi bir düzenleme yapılmaması eleştiriye açıktır.

Böyle olunca Yargıtay kararlarında her tecavüz fiili sonrası manevi taz-

minata mutlaka hükmedildiği, kimi zaman da itibar tazminatı yerine

manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir. Ayrıca marka huku-

kunda manevi tazminatın miktarını ölçme noktasında genel hüküm-

lerin yetersiz kaldığını da belirtmek gerekir. Diğer taraftan markanın

itibarının zedelenmesini tazminat sebebi olarak gören itibar tazminatı

düzenlemesi de eleştiriye açıktır. Zira markanın itibarının zedelenmesi

diğer tazminat kalemleri içinde zaten değerlendirilmektedir.