Background Image
Previous Page  336 / 465 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 336 / 465 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2011 (97)

Atilla PINAR

335

salonlarıdır. Hemen her mesleğin muhataplarıyla mesleki ilişkilerini

belirleyen kuralları ve davranış modelleri vardır. Hal böyle iken avu-

katın bu meziyetlerini ayakta ifadesinin çok daha isabetli ve verimli

olacağı düşünülmüştür. Ancak bu hususta da yasa koyucu farklı dü-

zenleme yaptığı veya ilgili meslek kuruluşları farklı çözüm modelleri

getirdiği takdirde çıkacak sonuca saygı duymak görevimiz olacaktır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

I - İnsanlığın geldiği medeniyet seviyesi, temel insan haklarında alı-

nan mesafe ve

“İNSANIN”

öne çıktığı/çıkarıldığı yeni konseptte

tüm bu değişimin Yargısal faaliyetlere de yansıtılması temenni-

mizdir. Bu anlamda da; yargı mercileri önünde hangi sıfatla (vekil,

müdafi, şüpheli, tanık, bilirkişi, mağdur, müşteki, sanık, davacı,

davalı, müdahil, veli, vasi, kayyum, v.s.) olursa olsun ifade veren,

sorgulanan, beyanda bulunan, görüş veya mütalaa serdeden, en

genel deyimle konuşan kişilerin ‘nezaketin gerektirdiği seviyede

kalmak ve aşırılığa kaçmamak kaydıyla’ kendisini en rahat nasıl

ifade edecekse o şekilde (ister oturarak isterse ayakta durarak, an-

cak kendisi bu konuda bilgilendirilerek, özel bedensel veya sair

rahatsızlığı olup olmadığı sorularak ve kendisine bu hak açıkça

tanınarak) beyanının alınmasıdır.

II - Yine bu nokta savunma hakkının kutsallığı ile bireyin kendini ilgi-

li merciler önünde özgürce ifadesinin de gereğidir.

III - Ayrıca insanlara oturarak konuşma hakkı tanındığı takdirde, bu-

nun kötüye kullanılacağı vehmiyle hareket edilmesi; içinde ya-

şadığımız, parçası olmakla gurur duyduğumuz, her türlü acı ve

mutluluğu birlikte paylaştığımız Türk milletini tanımamak ve

kendisine haksızlık etmek olacaktır. İnsanımız hangi ortamda na-

sıl davranacağını, kime/hangi makama saygı duyulacağını veya

gösterileceğini, hâkim-savcı’nın ağzından çıkacak

“lütfen”

sözü-

nün ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedir. Aksi düşünce, bizi

yetiştiren, bu makamlara hazırlayan, içinde yaşadığımız, hakkın-

da hüküm kurduğumuz, kendi insanımızı/toplumumuzu (bir

anlamda anne babamızı, yakın çevremizi veya dostlarımızı bile)

gayri medeni ve kültürsüz görmek demek olacaktır ki bu da en

hafif deyimiyle kendi milletimizi tahkir anlamına gelmektedir.