

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında İfade Özgürlüğü Kısıtlamaları
86
getirdiğini belirtme gereği duymaktadır (bk. ayrıntılardaki farklılık-
larla birlikte Colombani ve Diğerleri - Fransa kararı, parag. 69)… Ola-
yın içinde bulunduğu özel koşulları göz önünde tutan Mahkeme, bir
bütün olarak bu cezaların orantılılık ilkesi çerçevesinde değerlendiril-
mesi gerektiği kanaatindedir. Yargı mensuplarına verilecek bir ceza-
nın, yapısı gereği caydırıcı bir etkiye sahip olması kaçınılmazdır. Bu
yalnızca ceza verilen yargı mensubu açısından değil, bizzat mesleğin
kendisi açısından da geçerlidir. Yargı teşkilatına güven duyulabilmesi
için, halkın yargı mensuplarının hukuk devletini etkili bir şekilde tem-
sil etme yetkisine sahip olduklarına inanmaları gerekir. Bundan çıkan
sonuç şudur ki, bu caydırıcı etki, bir yargı mensubunun ifade özgür-
lüğü ile yargı teşkilatının düzgün işlemesi için yarışmakta olan bütün
meşru amaçlar arasındaki adil bir dengenin kurulması yönündeki de-
ğerlendirmede önemli bir unsur teşkil etmektedir. Sonuç olarak Mah-
keme, kamu yararını ilgilendiren konularda ifade özgürlüğünün öne-
minin, özellikle de yargı mensupları olmak üzere kamu görevlilerinin
ödev ve sorumluluklarının bilincinde olarak ve bu konuda etkili ola-
bilecek farklı menfaatleri de değerlendirmeye alarak, başvurucunun
meslekten ihracına ve avukatlık mesleğini dahi icra etmesine engel
olan orduya hakaret suçundan mahkum edilmesinin, başvurucunun
ifade özgürlüğüne izlenen meşru amaçla orantısız bir müdahale teş-
kil ettiği sonucuna varmış” ve Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlalline
hükmetmiştir.
Bu başlık altında bir başka önemli konu, yargının kesin kararı üze-
rine kamusal bir tartışma açılıp açılamayacağıdır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin işaret etmiş olduğu gibi, mahkemeler bir boşlukta çalış-
mazlar, yargı kararları konusunda ne kamusal tartışma, ne de ortaya
çıkan sonucun eleştirilmesi yasaklanabilir. Bu yaklaşım aynı zamanda
“doğruluk kanıtı”nın işleyiş biçimine de bir değişiklik getirmelidir. Yar-
gının kesin kararı, kendi başına, basının yargı kararında yer alan bilgi ve
görüşlerin dışında bilgi verirken ya da görüşler sunarken söylediğinin
bir kanıtını oluşturmaz. Başka bir deyişle, şöhretine halel geldiğini ya da
hakarete uğradığını iddia eden mağdurların varolan kesin bir karardaki
argümanları referans yapması halinde bunlar, mahkemelerce suçlanan
beyanların mükelleflerine karşı asli bir bulgu olarak görülmemelidir.
84
84
Bkz. Sunday Times-Birleşik Krallık davası, 1979, Macovei, a.g.e., s. 114 ve 117.