

TBB Dergisi 2013 (106)
Özcan ÖZBEY
85
lanmalarının ardından, gerek başvurucu tarafından basının haberdar
edilmesi ile gerekse basının bundan kendi olanakları ile haberdar ol-
ması sonucunda, bu metinler kamuoyuna yapılmış açıklamalar hali-
ni almışlardır. Mahkeme, ihtiyatlı davranma konusunda yükümlülü-
ğünün en fazla yargısal makamlara düştüğü kanaatindedir. İhtiyatlı
davranış, tahrik edilseler bile, yargı organlarını basını kullanmaktan
caydırır. Bu tutum, adaletin yüksek yararının bir gereği ve yargısal
görevin soylu niteliğinin yüklediği bir ödevdir (bk. diğerleri arasında
Buscemi – İtalya, parag. 67). Başvurucunun savcılık sıfatını kullanarak
basını bilgilendirmesi konusunda ise Mahkeme, kuşkusuz başvurucu-
nun işvereni olan devlete karşı sadakat yükümlülüğünü benimsemesi
gerektiğini vurgulamaktadır (bk. yukarıda parag. 97). Bununla birlikte
Mahkeme, mevcut olaydaki sorunun, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasında
yer alan meşru amaçlarla bağdaşmayan bir bireysel görüş açıklama-
sının ötesine geçtiği ve uyuşmazlık konusu görüş açıklamasının de-
mokratik sistemin işleyişindeki bir aksaklığı göstermeyi hedeflediği
kanaatindedir (bk. içtihatlardaki benzer vurgular için, yukarıda ge-
çen Wille kararı; 25.11.1997 tarihli Grigoriades – Yunanistan kararı;
19.12.1994 tarihli Vereinigung Demokratischer Soldaten Österreichs ve
Gubi – Avusturya kararı; Rekvenyi - Macaristan Büyük Daire kararı;
14.05.2002 tarihli De Diego Nafria – İspanya kararı; Boldea – Romanya
kararı). Mahkeme, bu aşamada, yargı erkinin bağımsızlığı ve otorite-
si ile silahlı kuvvetleri korumayı amaçlayan düzenlemelerle getirilen
cezaların birbirinden ayırt edilmesi gerektiği görüşündedir. Mahkeme
bu bağlamda, 30 Mart 2000 tarihli kınama cezası ile Ceza Kanunu’nun
240. Maddesi kapsamında verilen ve 15 Mart 2001 tarihinde kesinleşen
görevi kötüye kullanma nedeniyle mahkumiyetin, kamu görevlileri
söz konusu olduğunda ve taraf devletlere tanınan takdir yetkisi göz
önüne alındığında, toplumsal ihtiyaç baskısına cevap veren metinler
olduğu görüşündedir (bk. yukarıda parag. 89). Buna karşılık Mahke-
me, başvurucunun Ceza Kanunun 159. maddesindeki tahkir ve tez-
yiften mahkumiyetinin, bu müdahaleyi haklı kılabilecek herhangi bir
“toplumsal ihtiyaç baskısına” cevap vermediği kanaatindedir. Mahke-
me, ifade özgürlüğünü zayıflatan eski 159. maddesinin, bireyler olarak
asker kişilerin şeref ve haysiyetlerine yapılan hakareti ya da herkese
tanınan haklar çerçevesinde kendilerine karşı hakaretamiz bir tutumu
cezalandıran değil, fakat silahlı kuvvetler için özel bir koruma rejimi