

Doçentlik Sınavında İdari Süreç
146
insanları ile yürütülmesi zorunluluğunu da beraberinde getirmekte,
bu aşamada da yükseköğretimde görev alacak öğretim elemanlarının
yükselmeleri ve bilim haysiyetine uygun bir sistem çerçevesinde aka-
demik unvan elde etmelerinde belirleyici etkisi bulunan seçme sınav-
larının önemi ortaya çıkmaktadır.
Akademik unvanların belirlenmesi, kadroların dağıtılması ve özel-
likle de doçentlik sınav sürecinde yaşanan hukuk dışılık, yolsuzluk,
kayırmacılık, adam tutma, etnik, mezhepsel mensubiyet ve bağlılıklar,
“kamu yararından” ziyade özel çıkarların egemen olduğu, karşılıklı
çıkar ve bağımlılığa dayanan ve özel menfaat birlikteliğini esas alan
bir fiili durumun doğmasını beraberinde getirmiştir.
Refah düzeyi yüksek ve güçlü bir geleceği planlayan ülkelerin,
teknolojiyi üretecek ve geliştirecek bilim insanlarını yetiştirmeleri zo-
runlu olup bu amaç doğrultusunda bilim insanlarının seçimi, çalışılan
ortamın bilim üretmeye elverişli olması ve bilimsel çalışmalara değer
verilmesinin büyük önemi bulunmaktadır
7
.
Ülkemizde bilim insanlarının seçimi, yükselmeleri, çalışma or-
tamları gibi konular başta bilim adamları olmak üzere pek çok çevre
tarafından ciddi şekilde eleştirilmektedir
8
. Zira günümüzde yüksek
öğretimin temel sorunlarından biri de nitelikli bilim adamı sorunu-
dur. Bugün üniversitelerdeki ciddi verimsizliğin temel nedeni bilim
adamı yetiştirme ve belirleme yönteminin ciddi ölçütlerinin olmama-
sından kaynaklanmaktadır. Öğretim üyelerinin kendini aşamaması
veya bulunduğu ortamın psikolojik baskısına maruz kalması nede-
niyle pasif (çekingen) bir bilim adamlığı oluşmaktadır. Bütün bunla-
rın sonucunda bilimin ülkemizde istenilen şekilde yeşerememesinin
7
YAMAN, s. 1038.
8
Uluslararası Yükseköğretim Kongresinde nitelikli bilim insanı yetiştirilmesi so-
runu bir öğretim üyesi tarafından şu şekilde özetlenmektedir:
“Alınan araştırma
görevlileri daha başından itibaren “üst rütbeliler”, “yetkili ve yöneticiler” tarafından ezil-
meye başlanıyor. iyi araştırma görevlisi olmak hocanın çantasını taşımaktan, her emri
harfiyen yerine getirmekten ve özellikle de hiç bir şeye ses çıkarmamaktan ve terbiyeli, uslu
çocuk olmaktan geçiyor. Kurulan sistem baş eğmeyi getiriyor ve yaratıcılığı öldürüyor.
Kişi daha başından ezilmeye mahkum ediliyor; kişiliğinden kopartılarak, birilerinin iste-
diği kişilikte bir insan olmaya zorlanıyor. Sonra basamaklar sessiz sedasız bazı usuller ve
kaideler yerine getirilerek tırmanmaya başlanıyor. Bir ömrün sonunda, Üniversitelerin
tozlu odalarında, sesini soluğunu çıkartmadan oturabilenler sonunda Doçentlik, Profesör-
lük payesine ulaşıyorlar”.
ÖZER, s. 459.