Background Image
Previous Page  340 / 485 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 340 / 485 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2013 (109)

Ersan ŞEN / Ertekin AKSÜT

339

reklilik kazanmış uygulamalarıyla hayati tehlike yaratan isabetlerin bir adetle

sınırlı kalması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme

kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Ceza yargılamasının en önemli

ilkelerinden biri olan ‘in dubio pro reo’ yani ‘kuşkudan sanık yararlanır’ kura-

lı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuş-

kuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli

kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine

yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama

sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gö-

zardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır.

Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta

olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza

yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı

olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahku-

miyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir ke-

sinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu

da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, sanıklar N. ve S.’nin, mağdurlar

D. ve T.’yi öldürme kastlarıyla hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı

kanıtlar bulunmadığından, eylemlerinin kasten yaralama olarak kabulünde

zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemece kanıtların hatalı

değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, sanık-

ların eylemlerinin öldürmeye kalkışma olarak nitelendirilmesi suretiyle diren-

me kararı verilmesi ve hüküm kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün

bozulmasına karar verilmelidir”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 16.02.2010 tarihli ve 2009/209

E., 2010/29 K. sayılı kararına göre ise,

“Olay öncesinde sanık ile maktul

arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmaması, yaranın yeri,

eylemine devam etmesine herhangi bir engel sebep bulunmayan sanığın eyle-

me kendiliğinden son vermesi ve yaralanan maktulü kurtarmak için aktif çaba

harcaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın kastının, öldür-

meye yönelik olmayıp yaralamaya yönelik olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu nedenle, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/4. maddesi

uyarınca hüküm kurulmalıdır”

5

.

5

Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.09.2007 tarihli ve 2007/16 E., 2007/178 K.

sayılı kararında da,

“Sanıkların amaç ve saikleri, husumetin yoğunluğu ve niteliği, öl-

dürmeyi sağlayacak daha etkin bir araçla (silah, bıçak gibi) olay mahalline gitme imkanı

varken olayı tornavida ile gerçekleştirmeleri ve eyleme devam etme fırsatı varken kendilikle-

rinden vazgeçerek devam etmemeleri, darbe sayısının birlikte değerlendirildiğinde, eylemin