Background Image
Previous Page  600 / 617 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 600 / 617 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2015 (120) 

Cengiz OTACI

599

Kinci muhbir davasında Hart, Alman mahkemelerinin kanunu

yok sayan uygulamasını benimsemez. Hart’a

göre kinci muhbir cezalan-

dırılmalıdır ancak bunun yöntemi, bir kuralı yok saymakla mümkün olamaz.

Bunun yerine geçmişe yürüyen bir kanun çıkartmaktır. Bu durumda iki kö-

tüden daha hafif olanı benimsenir ve belirlilik ilkesi ihlal edilmiş olunmaz. İlk

kötülük, kadının cezasız kalmasıdır. İkinci kötülük ise geçmişe yürüyen kanun

yapmaktır. İlki çok daha kötü olduğundan daha az kötü olan geçmişe yürüyen

kanun yapmak suretiyle sorunun çözümü, daha uygundur.

Hart, bu görüşü

ile hukuki pozitivizmin ayrılabilirlik tezine sadık kalmıştır. Fuller de

tıpkı Hart gibi geriye yürürlüğü olan kanun yapılması fikrine itiraz

etmez. Fuller’in Hart’la örtüşen bu düşüncesi, ceza hukuku yoluyla

geçmişle acilen hesaplaşılabilmesi, normal kurallara göre devam eden

bir yapıya dönülmesi ve hukuksal ahlakın içeriklerinin saygı gördüğü

bir ortamın geri getirilmesi içindir. Fuller, Radbruch’un yanında yer

alarak Nazi dönemindeki bazı kuralların hukuk sayılamayacağı fikri-

ne katılır. Hakimlerin, adalet içeriğinden yoksun ve haksızlık üreten

kanunu, “bu hukuk değildir” diye yok saymak yerine “bu hukuktur

ancak o kadar kötüdür ki uygulamayı reddediyoruz” demeleri, ahlaki

bulanıklığı en üst düzeye çıkartır. Fuller’e

göre

hart, Nazi dönemi ka-

nunlarını sorgulamaksızın hukuk olarak kabul etmektedir. Ahlakla

hukuk arasındaki zorunlu bağın koparılması, diktatörlüğe elverişli bir

zemin hazırlamıştır. Alman hukukçuları hukukun içsel ahlakına du-

yarsız kalarak, yapılan her kanunu hukuk adına kabul ve uygulamaya

razı olmuştur. Bu durum ise Nazizme yardım etmekten başka bir an-

lam taşımaz.

65

VI) Kanunun “Kanun” Olması ya da Kanunun Meşruiyeti

Bir kanunun meşruiyetinden söz ederken, kanunun sadece kanun

olduğu için uyulmayı ve uygulanmayı hak etme özelliğinden bahset-

mekteyiz. Bir vatandaş ya da hâkim, norm olarak var olmuş, şeklen

yürürlüğe girmiş ve içerdiği anlam itibariyle doğrudan beşeri davra-

nışlara hitap eden, müeyyide ile donatılmış bir düzenlemenin meşru

olup olmadığını sorgularken, uymayı ve uygulanmayı hak edip etme-

diğini tartışmaya açmış demektir. Bu tartışma, demokratik bir ülkede,

65

Aktaş, s. 93-98 ; Metin-Heper, s. 39-40