Previous Page  197 / 437 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 197 / 437 Next Page
Page Background

Merkezileşmeden Zaman-Mekân Sıkışmasına: Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği

196

Aynı şehirde yaşanan güncel bu 3 vaka ile birlikte son yönetmelik

olan 2014 ÇED Yönetmeliği bir arada değerlendirilecek olursa; Bakan-

lık yetkililerinin tutanak tutmama konusundaki ısrarı, çevik kuvvet

aracılığıyla halka müdahale edilmesi, Bakanlıkça yetkilendirilmiş İl

Çevre Müdürlüğü’nün ve yeterlik verilmiş şirketlerin hatalı uygula-

maları ve durdurma kararı verilmiş bir inşaatın zamanı kullanarak

tamamlanması gibi hususlarda mevcut ÇED Yönetmeliği açısından

her hangi bir uygunsuzluk görünmüyor. Bu ve benzeri örnekleri yal-

nız Kocaeli’nde değil, ülkenin her noktasında ve neredeyse her gün

yaşıyoruz. Karar vericilerin önünde bazen büyük bir bariyer gibi du-

ran bu yönetmelik bir biçimde aşılıyor. Sonrası malum: tekrar tekrar

mahkemelere taşınan projeler, alınan iptal ya da durdurma kararları

vs.. Ancak son yıllarda bu iptal ve durdurmaların, gerek doğrudan

ÇED Yönetmeliği’nde gerekse de başka bağlantılı yönetmeliklerde be-

lirtilen “zaman aşımı” ve “kazanılmış hak” gibi yollarla aşıldığını da

biliyoruz.

3

girdiğini düşünmüş ya da onlara o şekilde telkin edilmiş gibi görünüyor. Zira

bir “ÇED Başvuru Dosyası” değil, Ek-2 gereği bir “Proje Tanıtım Dosyası” hazır-

lamışlar. Oysa 2014 ÇED yönetmeliği EK-1 Madde-11 (aynı şekilde 2013 yönet-

meliğinde Ek-1 Madde-13) bu tip tesisler için günlük 100 tonluk üst atık işleme

sınırını açıkça belirtmiştir. Bu sınırın üstündeki bir faaliyet mutlaka ÇED raporu

yani ÇED Başvuru Dosyası gerektirir. Söz konusu faaliyet türü için yalnızca kapa-

site artırımını kapsam dışı tutan yönetmelik açısından bu faaliyet doğrudan ÇED

başvurusu gerektirmekteydi.

3

Bu yazı için çalıştığım tarihlerde basına düşen bir haberi, söz konusu bu “zaman

aşımı” ve “kazanılmış hak” gibi hususları daha anlaşılabilir hale getirmek için

kullanılabiliriz. Mecliste onay bekleyen bir torba yasa içerisindeki ‘3194 sayılı

İmar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ şunu öngörüyor: “İnşasına başlanmış yapılar-

da, uygulama imar planında değişiklik yapılması veya planın iptal edilmesi so-

nucunda plana aykırı hale gelen yapılar için; plan değişikliği veya iptali yapıldığı

tarih itibari ile taşıyıcı sistem seviye tespit tutanağı düzenlenir. Tespit edilen bu

seviye ruhsat eki proje ve eklerine uygun olmak şartı ile müktesep (kazanılmış)

hak sayılır. Yeni uygulama imar plan kararında bu yapılara ilişkin hüküm getiril-

memişse, parselin niteliği değişmemiş ise yapı bu seviye itibari ile tamamlatılır.

Ancak umumi hizmet alanı olması halinde her türlü masrafı tazmin edilerek plan

kararlarına uyulur”. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesinin iddialarına göre

bu düzenleme başta Cumhurbaşkanlığı Sarayı olmak üzere 16/9 kuleleri, Ataköy

sahil inşaatları ve daha pek çok büyük projeyi kurtarmak için hazırlanmış. Buna

benzer pek çok uygulamanın ÇED davaları ile ilgili süreçler için de kullanıldığını

biliyoruz ve yukarıda sözünü ettiğimiz Dubai Port konusu da bunlardan biri. 2012

yılında verilen durdurma kararına rağmen tamamlanmış durumda olan Sulukule

Kentsel Dönüşüm Projesi de bu duruma bir örnek. Nisan 2015 itibariyle Danıştay

4. Dairesi, 4. İdare Mahkemesi’nin Sulukule avan projesini iptal eden mahkeme