

TBB Dergisi 2016 (127)
M. Kemal KORUCU
197
Peki ama karar vericiler, artık zaman zaman açıkça kendi ayakları-
na bağ olan böylesi bir yönetmelikten tamamıyla neden kurtulmuyor-
lar? Bu soruya pek çoklarımızın vereceği cevabı kestirmek çok kolay:
İktidarlar, kendi süreklilikleri için ulusal ve tabi ki uluslararası
4
alan-
da bir rıza oluşturmak durumundadırlar. Öte yandan, ulusal alanda
sivil topluma “halkın katılımı toplantısı” ve “mahkemelere başvurma”
gibi iki seçenekten başka bir yol bırakmayıp bu yolları da bir biçimde
ortadan kaldıran, dolayısıyla kamuoyu rızasını sağlama konusunda
bence artık bir formaliteden ibaret olan bu yönetmeliğin varlığı sadece
bu gereklilikle açıklanamaz gibi görünüyor. Zira yalnızca bir rıza me-
kanizması olarak işlev gören hukuksal bir metnin, ilerleyen bölümler-
de açıkça göreceğimiz gibi, bu kadar çok sayıda ve hacimli değişikliğe
uğraması beklenemez. Üretime dayalı herhangi bir iktisadi faaliyetin,
üzerinden mutlaka geçmek zorunda olduğu bu yönetmelik tek başına
bir mekân kullanımı hukuku olarak da değerlendirilemez. İlerleyen
bölümlerde de dikkat çekeceğimiz üzere zamanın da kullanımına
ilişkin bir araç olan bu yönetmelik Türkiye›nin son çeyrek yüzyılında
üretime dayalı sermaye hareketliğine yön veren bir sözleşme oldu. Bu
kararını kamu yararı yoktur gerekçesi ve oybirliğiyle onadı. Ancak konutlar ta-
mamlandı ve yeni sahipleri taşındı bile. Son olarak, 2013 yılında yürürlüğe giren
“Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile Bazı Yasalarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa” isimli torba yasa da bu tip uygulamalara bir örnek teşkil
ediyor. Hatırlanacağı üzere, söz konusu torbanın Çevre Kanunu ile ilgili kısmı-
na
“
23 Haziran 1997 tarihinden önce kamu yatırım programına alınmış olup, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle planlama aşaması geçmiş ve ihale sü-
reci başlamış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların
gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler ÇED kapsamı dışındadır” gibi
bir değişiklik ilave edilmiş, bu değişiklik pek çok proje için uygulanmış, Anayasa
Mahkemesi ise bu maddeyi Temmuz 2014›de iptal etmişti.
4
Tam bu noktada ÇED Yönetmeliği’nin yalnızca ulusal değil uluslararası bir hu-
kuk alanını da ilgilendirdiğini imlemekte fayda var. Bu anlamda, yürütmeye çalı-
şacağımız tartışmanın kapsamı yalnızca ulusal bir “ceza/iş/özel hukuk” gibi kav-
ramlarla sınırlandırılamayacak kadar geniş. Dolayısıyla tartışmamın dağılmama-
sı için bazı sınırlar belirlemek durumundayız: Bu çalışma ÇED Yönetmeliği’nin
tarihsel gelişimi açısından yürütülecek olan bir tartışmaya ilişkin olup yalnızca
bu yönetmeliğin metinlerini dikkate alacaktır. İmar Kanunu, Mekânsal Planlar
Yapım Yönetmeliği, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği, Büyükşehir Belediyesi
Kanunu gibi önemli başka mekânsal sözleşmeler ya da diğer başka ulusal-ulusla-
rarası sözleşmelerin bu tartışmadaki yeri ve önemine, zorunlu kalmadıkça deği-
nilmeyecektir. Sonuç bölümüne kadar ve aksi belirtilmedikçe, yazıda kullanılan
tüm referanslar 1993 yılından bu yana çıkan ÇED yönetmelikleri ve bu yönet-
meliklerde yapılan değişikliklerdir. Detayları çalışmanın kaynakça bölümünde
sunulan bu yönetmelik ve değişikliklerin tamamına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
web sayfasından ulaşmak mümkündür.