Background Image
Previous Page  88 / 477 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 88 / 477 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2012 (100)

Bülent YÜCEL

87

bu kararda oluşturduğu tanımla biçimsel olduğu kadar maddî hukuk

devletine ilişkin öğelere bir arada yer vermiştir.

Erkler ayrılığı esasına dayanan devlet örgütlenmesinin bir hukuk

devletine dönüşümünde varlığı zorunlu/gerekli olan biçimsel hukuk

devleti koşullarının aynı zamanda maddî hukuk devleti anlayışına

ulaşabilmesi, yargı organının anayasal konumuna ve içinde bulundu-

ğu durumla sıkı sıkıya ilgilidir. Öyle ki, özü devlet iktidarının hukuka

uygunluğuna ve bu yolla keyfîliğinin önlemesine dayanan hukuk dev-

leti, bireyler için hukukî belirginliği sağlarken; onların özgürlüklerini

de anayasal güvence altına almak durumundadır. Ancak bunun kâğıt

üzerinde birer

“temenni”

ya da sadece birer

“ifade”

olmaktan çıkarıl-

ması ancak bağımsızlığı

9

, önemli hukukî teminatlarla sağlanmış yargı

organının / hâkimlerin varlığına bağlıdır.

1982 ANAYASASI’NIN İLK HÂLİYLE ÖNGÖRÜLEN HUKUK

DEVLETİ ŞEMASI ya da KABULÜ

1982 Anayasa yapıcılarının temel hedefi bozulan devlet otorite-

sini yeniden kurmak ve bunun devamlılığını sağlamak üzere gerekli

önlemleri anayasal sisteme yerleştirmek olmuştur. Bu yüzden 1982

Anayasası’nın hukuk devletine bakışı, özgürlükler karşısında otoriteyi

“…

Anayasa Mahkemesinin görevine başladığı tarihte yürürlükte olan herhangi bir kanun

hakkında, bu Anayasaya aykırılığı iddiasıyla iptâl davası açılabilir. Bu halde iptâl davası

açma hakkı, Anayasa Mahkemesinin görevine başladığının Resmî Gazeteyle yayınlandığı

tarihten itibaren altı ay sonra düşer.”

9

Bağımsızlığın, sadece devlet organlarından ve dış ortamdan etkilenmemenin öte-

sinde daha geniş kapsamlı bir kavram olduğu açıktır. Bu kapsam içinde hâkimin

“nesnelliği”

ve

“özerkliği”

olgularının da önemli bir yeri vardır. Nesnelliğin bir

yönünü bireylerin kanun önünde eşitliğini öngören yansızlık; diğer yönünü ise

hukuk kuralının herkese eşit uygulanmasını gerektiren kişisellikten arınma ilkesi

oluşturmaktadır. Bu çerçevede her insan gibi çeşitli düşüncelere ve inanışlara sa-

hip olan hâkimin yargılama yetkisini, her türlü etkiden uzaklaşarak ve herkes için

geçerli kabul edilen bir mantıkla oluşturduğu nesnel iradesiyle kullanabilmesi ge-

reklidir. Somut bir olayın çözüme kavuşturulmasında başkalarına ve kendisine

karşı yabancı kalması bu nesnelliğin bir gereğidir. Ayrıca hâkimin önüne gelmiş

olduğu bir uyuşmazlığı çözüme kavuşturması noktasında düşünsel ve kendine

karşı bağımsızlığını sağlaması, yargılamanın sıhhati için çok yaşamsaldır. Başlı

başına psikolojik bir süreci ifade eden özerklik olgusu, hâkimin kendi içinde ba-

rışık olmasını, düşün dünyasında özerk bir alan yaratmak suretiyle kararlarını iç-

güdüsel olarak hareket etmeden oluşturmasını gerektirir. Böylece, somut olayı bir

tarafa meyletmeyerek, kişisel izlenim ve yorumlar oluşturmadan; öznel ve genel-

leyici olmayan kararlarla coşkudan uzak biçimde çözmek durumundadır (Sami

Selçuk,

“Yargılamada Nesnellik Bağlamında Yazılı Hukuk ve Yargıç İlişkisi”

,

Yargıtay

Dergisi,

Ankara 1996, C. 22, S. 3, s. 213).