

Yargıtay Kararları
368
nılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeye-
ceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği
önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak
bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Somut olayda, yerel mahkemenin 07. 12. 2009 gün ve 298-857 sa-
yılı direnme kararında, gerekçenin altı paragraftan ibaret olduğu, ilk
paragrafta, hangi suçtan ve hangi yasa maddeleri uyarınca dava açıldı-
ğının özetlendiği, daha sonra sırasıyla; ikinci paragrafta sanık savun-
masının, üçüncü paragrafta tanık ifadelerinin, üçüncü paragrafta bilir-
kişi raporunun, dördüncü paragrafta ise Yargıtay bozma kararına yer
verildiği, bunun ardından çok kısa olarak Cumhuriyet savcısının esas
hakkındaki savunmasından bahsedildikten sonra, son paragrafta niçin
direnildiğinin belirtildiği, buna karşılık 5271 sayılı CYY’nın 230. mad-
desinin 1/c bendine uygun şekilde ulaşılan kanaat ve sanıkların suç
oluşturduğu kabul edilen fiillerine açıkça yer verilmediği, delillerin
birbiri ardı sıra dizilmesi dışında, deliller ile varılan sonuç arasındaki
dosya kapsamına uygun, mantıksal ve hukuksal bağın da kurulmadığı
görülmektedir.
Bu nedenle, T. C. Anayasası, 5271 sayılı CYY ve Ceza Genel Kuru-
lu Kararları ile ortaya konulmuş bulunan ilkeler uyarınca, aralarında
bağlantı kurulmaksızın, sırf delillerin arka arkaya sıralanması ile oluş-
turulmuş olan metnin, “yeterli ve geçerli bir gerekçe” niteliğini taşıdığı
söylenemeyeceğinden, yasal bir gerekçeyi içermeyen hükmün bozul-
masına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel mahkeme direnme hükmünün, sair yönleri incelenmeksi-
zin öncelikle saptanan usule aykırılık nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın, Tekirdağ 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek
üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnameden
farklı düşünce ile 25. 01. 2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle
karar verildi.