Background Image
Previous Page  120 / 465 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 120 / 465 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2012 (103)

Mehmet NAR

119

dir. Bunlardan en önemlisi

Calvo

ve

Drago

doktrinleri olup her iki gö-

rüşte daha sonraları diğer gelişmekte olan bölge politikalarına önemli

etkileri olmuştur. Calvo Doktrini, devletlerin egemenliği kapsamında

yabancı yatırımlardan doğan uyuşmazlıkların her şart altında yerel

yargı organları tarafından çözümünü amaçlamakta, tarafların sözleş-

meye koyacakları Calvo Şartıyla uygulamadan kaynaklanan sorunla-

rı yerel yargıya götürecekleri kabul edilmektedir. Böylece yargılama,

devletlerin coğrafi sınırlarını esas alan, milli hukuka dayalı, ulusal

mahkemelerin münhasır yargılama yetkisini kabul eden bir süreci ta-

nımlamaktadır. Benzer şekilde Drago Doktrini ise kamu borçlarının

tahsilâtı amacıyla borçlu ülkenin topraklarının alacaklı ülke devletle-

ri tarafından işgal edilemeyeceğini öne süren (1907) Arjantin Dışişle-

ri Bakanı’nın görüşünü ifade etmektedir. Nispeten benzer bir görüş

ise Porter Doktrini’dir. Buna göre alacağını tahsil edemeyen bir ülke,

borçlu ülkeye kuvvet kullanımında bulunamayacak bununla birlikte

borçlu ülke uyuşmazlık halinde tahkim yoluyla konuyu hakem kara-

rına götürecek, hakem kararına muhalefet halinde ise silahlı kuvvete

başvurma meşru hale gelecektir. Dolayısıyla Porter Sözleşmesi zorun-

lu tahkim içeren ilk çok taraflı sözleşmedir. Anlaşmazlıklarda Porter

sözleşme hükümlerinin yürürlüğe gireceğini beyan eden taraflar uyuş-

mazlık halinde öncelikle tahkime gitmekte bu durum ise daha modern

bir yaklaşım tarzı olarak değerlendirilmektedir. Ancak sözleşmenin

devletlerarası ilişkilerde kuvvet kullanımı ile ilgili bir onay oluşturul-

duğu da çok açık görülebilmektedir (Asouzu, 2004: 292; 413-415).

Genel olarak değerlendirildiğinde,

Calvo Şartı’

na

benzer düzen-

lemelerin kanunlarımızda da yer aldığı görülmektedir. Bu durumun

en önemli nedenlerinden biri Osmanlı İmparatorluğu’nun benzeri

görülmemiş bir uygulamaya imza atarak kapitülasyonlar adı altında

yabancı yatırımcılara tanıdığı imtiyazlar sorununun, ancak 1923 tarihli

Lozan Barış Antlaşması ile çözümlenebilmiş olmasıdır. Geçmiş olum-

suzlukları dikkate alan yeni Türkiye Cumhuriyeti 1924 Anayasası’yla

imtiyaz hukukunun

denetim ve gözetimini Meclis yetkisine vermiş,

yabancı yatırımlardan doğan her türlü uyuşmazlığın ulusal mahkeme-

ler aracılığıyla çözümlenmesini kararlaştırmıştır. Dünya örnekleri açı-

sından durum ele alındığında gerek kapitülasyonlar gerekse diploma-

tik korumacılık adı altında uygulanan benzer faaliyetlerin yatırımın

yapıldığı ülke bütünlüğüne yönelik tehditkâr mahiyette uygulamalara