Background Image
Previous Page  49 / 441 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 49 / 441 Next Page
Page Background

Berraklaştırılamayan Bir Kavram: “Yargısal Aktivizm”

48

Kermit Roosevelt eserinde, yargısal aktivizm çerçevesinde yargıya

ilişkin subjektif değerlendirmelerin nasıl genel geçer bir doğruymuş

gibi dile getirildiğini kanıtlayan bir anekdot aktarmaktadır. ABD Baş-

kanı Bush, 2005 yılında Yüksek Mahkeme üyesi Sandra O’Connor’dan

boşalan koltuğa önce Beyaz Saray danışmanı Harriet Miers’ı öner-

miş, Miers hukuki tecrübesinin azlığı nedeniyle muhafazakarlardan

bile onay görmeyince, adayı geri çekip yerine Samuel Alito’yu aday

göstermiştir. Başkan Bush her iki adayını da

“insanların iradesini değil,

hukukun gereğini yapacaklar”

diye savunmuştur. Başkan Bush’a göre

Yüksek Mahkeme adayı Alito,

“yargıçların, kendi tercih ve önceliklerini

insanlara dayatan değil, hukuku yorumlamayan kişiler olduğunu anlamakta-

dır.”

Dahası adayı mülakata tabi tutan senatörler de

“yasa ya da anaya-

saya dayanmayan kararlardan”

şikayet etmektedirler. Kermit Roosevelt

işte bu anekdot ile ilgili olarak şu tespiti yapmaktadır: Aktivizmin ne

olduğu konusunda anlaşamıyorsak, aktivizmin kötü olduğu konusun-

da anlaşmamız hiçbir şey ifade etmez.

31

Roosevelt, yukarıda Kimiec’in makalesinde ele alınan ama değin-

meyi burada uygun gördüğümüz bir başka aktivizm tanımı çerçeve-

sinde yargıçların yerleşik yorumlara aykırı kararlar vermesini de ele

almaktadır. Roosevelt’in de ifade ettiği gibi, Mahkeme aslında kelime-

lere hayat vermekten ziyade, doktrin yaratmakta ve incelediği işlemin

Anayasaya değil doktrine uygunluğunu denetlemektedir. Nitekim,

meşru mahkeme kararını

“anayasaların açık hükmünü”

uygulayanlara

indirgediğimizde, modern mahkeme kararlarının hiçbirinin meşru sa-

yılmaması gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız. Fakat bazı doktrinler

meşru görüldüğü için hiç kimse mahkemeyi eleştirmekte bu denli ileri

gitmemektedir. Önemli olan bir doktrini neyin meşru kıldığıdır. Bu

çerçevede mükemmel uygulama, anayasanın açık anlamının doğru-

dan uygulanması gibi yanlış bir inanış olarak betimlenmektedir.

Roosevelt, aktivizm yerine meşruiyet fikrini koymaktadır. Buna

göre,

“bir Yüksek Mahkeme kararının meşru olması, eylemini denetlediği

devlet organına – duruma göre Başkan, Kongre ya da federal hükümet ve-

yahut eyalet yasama meclisleri olabilir bunlar – uymak ya da uymamak nok-

tasında Mahkeme’nin makul bir pozisyon almış olmasını ifade eder. Kararın

meşruiyeti, anayasanın o kararı zorunlu kılması anlamına gelmediği gibi,

31

Ibid

., s. 2.