Background Image
Previous Page  267 / 473 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 267 / 473 Next Page
Page Background

Adalet Mülkün Temeli Midir?

266

Adaletin, iktidara eleştiri yapılmaması, çünkü iktidarın kendiliğinden

adil olduğu

16

şeklinde düşünülmesi de bu anlamda görecelilik yaratır;

çünkü iktidarın adil olup olmadığı düşüncesi de, yönetilen bireylere

göre değişebilir ki; bu düşünce de sınıflı bir toplumda herkesin kendi

işine bakması, başkasının işine karışmaması, adaletin farklı sınıflarda-

ki kişilere farklı yaklaşma, farklı haklar sağlama olduğu; farklı sınıf-

lara eşit yaklaşmaya çalışmanın ise adaletsizlik olduğu savunulmuş-

tur. Bu teze karşılık, sınıflı bir toplum yapısının başlıbaşına eşitsiz ve

onların yaklaşımına göre bu sebeple adaletsiz olduğu savunulabilir,

çünkü bu görüşte olanlar adaleti eşitlik kavramı ile değerlendirmiş-

lerdir. Mutlak olarak adil bir iktidar söz konusu değildir, iktidarın

adil olup olmadığı, yönetimi altında bulunan kişilerin bakış açılarına

göre değişir. Teziç’e göre iktidar, ya da daha doğru bir söyleyişle ik-

tidar ilişkisi, emretme ve itaate dayanır. Meşruluk, devlet iktidarının

kaynağı ve kullanılış biçimleri bakımından, yönetilenlerin inançlarına

uygun olma niteliğidir. İktidarın meşru olması, yönetilenler tarafın-

dan kabul edilmesi ve doğal olarak ona itaat edilmesi sonucunu do-

ğurur.

17

Siyasi iktidarın meşruiyeti ile ilgili farklı görüşler mevcuttur.

Fakat anayasal bir kavram olan yürütme kuvvetini oluşturan siyasi

iktidar, bu sebeple meşruiyetini anayasadan, ya da anayasaya uygun-

luğundan alır diyebiliriz. Bu sebeple mutlak olarak, herkes için iyi,

herkes için ideal bir iktidar veya devlet olduğunu söylemek mümkün

değildir. Adalet, genellikle bir ideal olarak ele alınmıştır, fakat herkes

16

Hükümdarın ahlakı üzerine

Bir ülkede hürriyet, kanunlara olduğu kadar hükümdarın ahlakına da bağlıdır;

hükümdar isterse tıpkı kanunlar gibi, insanları hayvan, hayvanları da insan şekli-

ne sokabilir. Hükümdar, hür insanları severse hür bir millete hükümdarlık eder;

düşük karakterli insanları severse, bir sürü kölesi olur. Saltanat denen o büyük sa-

natı öğrenmek istiyorsa, onur ve fazileti öğrenir, kişisel değeri olan bir insan olur.

Herhangi bir alanda yeteneği olan kişilere de ara sıra bir göz atar. Değerli insan

denen rakiplerinden çekinmez; böylelerini sevmeye başladı mı, onlara eşit olur.

Şunun bunun kalbini kazanır; ama kimsenin vicdanına buyurmaya kalkmaz. Halk

tarafından sevilir. En aşağı sınıftan bir insanın sevgisinden bile hoşlanır; onun da

bir insan olduğunu unutmaz. Halk öyle az bir saygıyla yetinir ki, bu saygıyı ona

göstermek yerinde bir hareket olur. Hükümdarla halk arasındaki sonsuz mesafe,

zaten halkın hükümdarı rahatsız etmesine imkan vermez. Hükümdar, yalvarıp

yakaranların isteklerini yerine getirir; ama haksız ve yersiz isteklere dirençle karşı

kor; hayır dediği zaman, halkın çıkarına, lütuflarda bulunduğu zaman ise dalka-

vukların çıkarına çalıştığını bilir.

Montesquieu,

Kanunların Ruhu Üzerine,

Çev: Fehmi Baldaş, İstanbul: Hiper Link

Yayınları, Tarih Yok, s. 213

17

Erdoğan Teziç,

Anayasa Hukuku,

7. Bası, İstanbul: Beta Yayınevi, 2001, s. 87,89