Background Image
Previous Page  288 / 417 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 288 / 417 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2013 (108)

Mehmet Şükrü NAR

287

duygusu daha belirgindir. Geleneksel topluluklarda akrabalık ilişki-

lerinin yoğun olarak yaşanması, kolektif hareket etme davranışını ge-

liştirmiş ve bu durum şiddete dayalı kan davası ve namus adı altında

işlenen cinayetlerin sayısını arttırıcı etken olmuştur. Orjininde

intikam

alma arzusu bulunan kan davası olayları,

göze göz, dişe diş

ilkesi uya-

rınca şiddet içerikli bir öldürme eylemidir. Bu eylem, kan bağına sahip

bir kişinin öldürülmesinin karşılığı olarak, karşı aileden (soya dayalı

gruptan) bir bireyin öldürülmesiyle sürdürülen zincirleme cinayet-

lerden oluşur. Tercihen öldürülecek kişi erkek, ailede etkisi fazla ve

çalışan biri olmalıdır. Cinayetler arası dönem çok uzun olabilir; bazen

yirmi bazen de daha fazladır (Bicchieri, 2006; Eck, 2003; Garland,2001;

Tezcan,1981). Kültürel, psikolojik, ekonomik veya her üç unsurun da

yer aldığı birçok neden etkili olabilmektedir: arazi anlaşmazlıkları, kıt

kaynakların paylaşılmasındaki sorunlar, namus meselesi(kız kaçır-

ma…) ya da onur meselesi gibi…

Kan davası ve namus cinayetlerinin çıkış noktası genelde küçük öl-

çekli ve kırsal alanlar olmasına rağmen, bu tür olayların devam etmesi

göç eden bireylerin aynı sorunları kentlere hatta ülke dışına taşımasın-

dan kaynaklanmaktadır. Örneğin, kan davası ve namus cinayetlerinin

sürdürülmesi sonucu Hollanda’da 1975-1982 yılları arasında ülke dışı-

na göç eden dokuz Türk öldürülmüştür (Eck, 2003:32). Halen de kökeni

töreye bağlanan cinayetlere yazılı ve görsel basında

sıkça rastlamaktayız

.

Bu durumun temel sebebi olarak öç alma duygusunun yerleşik olması-

na ve adalet sistemine duyulan güvensizliğe bağlanabilir.

TARTIŞMA ve SONUÇ

Küçük ölçekli ve iş bölümünün basit olduğu topluluklarda anlaş-

mazlığın çözümü, çoğu durumda anlaşmazlığa karışan bireylerin be-

raber kabul ettikleri ortak değerlerin kabul edilmesi ve bu yargıların

uygulama alanı bularak kuralların yerine geçmesiyle sağlanır. Ancak

bu noktada, normatif düzenleyicilerin topluluk geneli kabul edilmesi

konusunda bir güç mücadelesi olabilir mi? Kuşkusuz böyle bir soruya

verilecek cevap, normatif kuralların toplumdan topluma algılanmasın-

daki farlılıkların incelenmesiyle ortaya çıkabilir. Aslında, bir toplum-

daki kuralların yaptırım biçimi, toplumların örgütlenme yapılarına

bağlı olarak anlaşmazlıkların ne şekilde çözümlenebileceği konusun-

da değişkenlik gösterir.

Örneğin, d

evletli toplumlarda yasaya dayalı