Previous Page  182 / 393 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 182 / 393 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2016 (126)

Mustafa Yaşar DEMİRCİOĞLU

181

ülkemizde faaliyet gösteren banka ve finans kuruluşları ile ortaklık

ilişkilerinin de bulunduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. bu çerçevede

bir yandan banka veya bir başka finans kuruluşu sahibi veya ortağı

olan kişinin aynı zamanda bir vakıf üniversitesinin de mütevelli heyet

üyesi olduğu durumların sayısı azımsanmayacak derecede fazladır.

Yönetmelikte bu şekilde bir düzenlemeye yer verilmiş olması, vakıf

üniversitelerinin finansman ihtiyaçlarının karşılanmasında rekabet

şartları gözetilmeksizin yüksek faizle borçlanma yapılıyor olması ve

özellikle bu borçlanmanın, mütevelli heyet üyelerinin irtibatlı oldukla-

rı bankalardan sağlanıyor olması ihtimalini akla getirmektedir. Ancak

bu şekilde fiilen gerçekleşen kredi ilişkileri her halükarda tüzel kişiler

arasında yapılmak zorunda olduğundan mütevelli heyet üyelerinin

şahısları ile gerçek kişi konumunda bulundukları sürece bu şekilde

bir kredi ilişkisi kurulması mümkün değildir ki aksinin düşünülmesi;

tefecilik suçuna vücut verecektir.

Yönetmeliğin 28’nci maddesinin ( a ) bendi ile amaçlanan; vakıf

üniversitelerinin yüksek faizle ve özellikle muvazaalı yollardan borç-

landırılmaları suretiyle üniversite mütevelli heyet üyelerinin irtibatlı

olduğu kredi kuruluşlarına kaynak aktarılmasının önlenmesidir. Böy-

le bir amaçla yürürlüğe konulan yönetmelik hükmünde kamu yararı-

nın hedef alındığı muhakkaktır. Ancak mevzuat yapıcıların yönetme-

lik lafzının oluşturulmasında üst hukuk normlarını dikkate almaması;

normlar hiyerarşisine aykırı, hukuken uygulanması mümkün olama-

yacak bir düzenlemenin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

Bugün Yargıtay Ceza Daireleri ile Ceza Genel Kurulunun en gün-

cel içtihatları çerçevesinde gelinen nokta itibari ile ülkemizde tefeci-

lik suçunun oluştuğunun kabul edilebilmesi için, bu fiilin bir meslek

haline getirilmesi zorunluluğu bulunmadığı, yalnız bir kişiye ödünç

para verilmesi halinde dahi tefecilik suçunun oluşacağı artık yerleşik

içtihatlarla tartışmasız bir şekilde kabul edilmektedir.

27

27

5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun oluşumu için

sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, 01.06.2005 tarihinden

önce işlenip 2279 sayılı Kanun’un 2520 sayılı Kanun ile değişik 17. maddesinde

düzenlenen suçta olduğu gibi ödünç para verme işinin meslek haline getirilip

birden fazla kişiye sürekli ve sistemli biçimde ödünç para verilerek çıkar sağ-

lanmasına gerek yoktur. Sırf hareket suçu niteliğinde olan tefecilik suçu, kazanç

elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verildiğinde oluşur. Mütemadi suç

olmadığından, kazanç elde etmek amacıyla değişik zamanlarda ödünç para ve-