

TBB Dergisi 2016 (126)
Mustafa Yaşar DEMİRCİOĞLU
185
adıyla açıklanan genel hukuk ilkesinin gereği ve sonucudur.
38
Anılan
hukuk ilkesi uyarınca, İdarelerin her zaman görev alanlarını ilgilendi-
ren konularda tebliğ, genelge ve yönerge gibi genel düzenleme yapa-
bilecekleri, bunun için kendilerine açık yetki tanınmış olmasına gerek
bulunmadığı kabul edilmekle birlikte, bu şekilde yapılan düzenleme-
lerin üst hukuk kurallarına aykırı olamayacağı açıktır.
39
“Lex superior
derogat legi inferiori: Üst kanun alt kanunları ilga eder” ilkesinin te-
melinde normlar hiyerarşisi teorisi yatmaktadır. Hukuk düzeni, yan
yana dizilmiş normlardan değil alt alta üst üste dizilmiş normlardan
oluşur. Hukuk kuralları arasında güçleri itibari ile hiyerarşik bir sıra
vardır. Kanun ile yönetmelik arasında bir çelişki olması durumunda
yönetmeliğin değil kanunun uygulanması gerekir. Her mahkeme, ka-
nuna aykırı yönetmeliği ihmal edip doğrudan kanun hükmünü uygu-
layarak karar verebilir.
40
Kanuna aykırı bir yönetmelik uygulanmaz,
geçerli sayılmaz.
41
Üst hukuk normuna aykırılık taşıyan yönetmelik
hükmü dava konusu edilmeksizin yalnızca uygulama işlemine karşı
dava açılması halinde de idari yargı yeri, uyuşmazlığı hukuka aykırı
olan yönetmeliği ihmal etmek suretiyle çözümleyecektir.
42
38
Danıştay 10. Dairesi 1996/3388 Esas., 1998/5083 Karar sayılı İlamı.
39
Danıştay 11. Dairesi 2011/5443 Esas. 2014/309 Karar sayılı İlamı., Ramazan Yıldı-
rım, Sözlük, s. 413.
40
Kemal Gözler (Anayasa Hukukunda Yorum), s. 97-99; Hukuka uygunluk dene-
timi yapan idari yargı hâkimi, yargısal denetimde kurallar hiyerarşisine uygun
davranmalıdır. İdari yargı hakimi, idare hukuku kurallarını uygulayan kamu gö-
revlisinden farklı olarak altta yer alan daha somut kural, üstte yer alan daha soyut
kurala aykırı ise alt normu ihmal edip yapılan eylem ya da işlem alt norma uygun
olsa dahi üst norma aykırılık nedeniyle eylem ya da işlemin hukuka aykırılığına
karar verecektir. Bahtiyar Akyılmaz/Murat Sezginer/Cemil Kaya, s. 48.
41
Erdoğan Teziç, s. 81.
42
Turan Yıldırım/Sedat Ayanoğlu, s. 112. ; “Özel kanun olan ve dava konusu işlem-
lerin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun
«muafiyetler» başlıklı 8/14-a maddesinde, malûl ve sakatlar tarafından kulla-
nılmak üzere hususi surette imal edilmiş binek otomobillerin ithalinin gümrük
vergisinden muaf olduğu belirtilmiş, aynı maddenin 2. paragrafında ise, bu fık-
ra gereğince yurda sokulan kara nakil vasıtalarının malûl ve sakat olmayanlara
herhangi bir şekilde devri halinde gümrük vergisinin alınacağı, ancak bu fıkra
gereğince yurda sokulan kara nakil vasıtalarının başka bir malul ve sakata devri
veya bunların ölümü sonucu varislerine intikali halinde gümrük vergisi alınma-
yacağı hükme bağlanmıştır. Görüldüğü üzere anılan yasada, malûl ve sakatlar
tarafından gümrük vergisinden muaf olarak ithal edilmiş bulunan otomobillerin
malul ve sakat olmayanlara devri halinde, bu otomobillere ilişkin gümrük vergi-
sinin alınacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla yasada yer alan sınırlamanın ihlalinin
yaptırımı olarak gümrük vergisi alınacaktır. Bir başka anlatımla gümrük vergisi
ödenmek şartıyla bu araçların satışı ve ilgililer adına tesciline yasal bir engel bu-